MENLOZ KÖYÜ SÖZLÜK ÇALIŞMASI
Böyle bir sözlük çalışması yapmamızdaki öncelikli amaç, gittikçe kaybolmaya yüz tutan yöremize has söz dağarcığının unutulmuş olanlarını yeniden ortaya çıkarmak ve varolanları da muhafaza etmektir. Okuma yazma oranının artması yanında televizyon ve gazeteklerin dağ köylerine kadar nüfuz etmesi, Türkçenin mahalli kelime hazinelerini ve şivelerini giderek daha fazla etkiliyor, törpülüyor. Şimdi yaşları 40-50 civarında olan nesil, önümüzdeki çeyrek yüzyıl içinde bu dünyadan el etek çektiklerine sadece kendilerini değil birçok mahalli kelime ve deyimi de belki unutulmak üzere yanlarında alıp götüreceklerdir.
Köyümüzün sözcük dağarcığı; büyük çoğunluğu Türkçe olmakla beraber İngilizce, Rusça, Farsça, Arapça, Eski Yunanca ve Rumca kelimelerden oluşmaktadır. Türkçe kelimler ise ya harf ve hece değişimleri veya çıkarma ve eklemelerle mahalli şivemize uyarlanmıştır. Özellikle Rumca bir kökten türeyen fiiller, mahalli şivemize geçerken Türkçe “etmek” yardımcı fiiliyle beraber kullanılmaktadır. Örnek: Bacariş etmek.
Rica ve Uyarı
Bu çalışma öncelikle bir sözlük denemesi olup sizlerin katkı ve düzeltmeleriyle son şeklini alacaktır. Bu çerçevede yazılışı veya anlamının yanlış/eksik olduğunu düşündüğünüz kelimeleri düzeltebilir ve eklemeler yapabilirsiniz. Bu ekleme ve düzeltmeleri fersatballi@yahoo.com adresine gönderebilirsiniz.
Anlamı verilip “?” işareti konulan kelimeler, köyümüzde kullanılıp kullanılmadığından emin olmadığım kelimelerdir. Anlamını hiç bilmediğim kelimeler ise boş bırakılmıştır.
Hangi dilden geldiğine kesin olarak emin olduğum kelimlerin kaynak dilini de göstermeye çalıştım.
Teşekkür
Bu sözlük çalışmasında kendilerinden büyük destek aldığım babam rahmetli Hasan Ballı’yı bir kez daha rahmetle anıyor, Yılmaz Keleş ve Hamza Yavuz’a teşekkür ediyorum.
Kaynakça
İsmail Kara, Rize-Güneyce Sözlüğü
Özhan Öztürk, Karadeniz Ansiklopedik Sözlük
Kısaltmalar:
Yun: Yunanca
Ar: Arapça
Fars: Farsça
İng: İngilizce
H: Gırtlaktan çıkan boğumlu “h” harfi. Örnek: rahna, hapsi, hovini almak.
Not: Her ne kadar onlar da kendi halk kültürümüzün önemli bir öğesi olsa da argo kelimeleri, küfürlü kelime ve kullanımları sözlüğe almamaya çalıştım. Ayrıca yanlış anlaşılmaya ve alınganlığa sebep olur düşüncesiyle kişi ve aile lakaplarını da sözlük dışında tuttum.
A
A/na: Fiilin sonuna eklenerek “ona” anlamı verir. Örnek: Bu iş zor geluy’na – geluy’a (geliyor ona)
Aha/n: Al, buyur, bak manasında
Ahtala: Bir mekanın, nesnenin karışık, dağınık ve düzensiz olması durumu. Daha çok da meyve ve sebzeler için söylenir. Örnek: Habu domatesler nedu habole ahtala duruyi.
Ahanadu: “İşte orda” manasında işaret sıfatı
Abanges: Yarım yamalak, baştan savma iş yapmak
Abdes: Abdest (abdest duaları: yüz yıkanırken: yuzumi kara çikarma; ollar yıkanırken: defterumi sağdan ver /defterlerumi soldan verma; baş mesh edilirken: başuma gelecek kaza ve belalari def eyle; kulaklar meshedilirken: kulaklaruma cehennem zirildisi koma; ayaklar yıkanırken: sirat köprisinden kuş gibi keçur beni.)
Allah belani kaldursun: Allah belanı vermesin, Allah üzerindeki dert ve belayı def etsin manasında bir temenni sözü.
Allah haluni versun: Allah daima sağlık, sıhhat bereket versin manasında bir dua cümlesi.
Abuhola: Pörsümüş ve yıpranmış lahana yaprağı
Aboğnis etmek: Kolun, bacağın kazaen burkulması
Ağniyo: Ağniyo yemek (yapılışı zahmetli, tekellüflü yemek).
Afal: Kapıyı içeriden kilitlemeye yarayan ağaç mandal
Afano: İsteksizce, iştahsız
Ağrap: Yabani armut
Allah başa etmesun: Başkasının başına gelen kötü ve istenmeyen bir durum, olay veya şahsın kişinin kendi başına gelmemesi için söylenen dilek sözcüğü
Ağromilo: Yabani elma
Allan: Habersiz, aniden
Ayın oyun etmek: 1. Döküp saçmak, altüst etmek, işe yaramaz duruma getirmek, karmakarışık etmek, 2. Dalavere yapmak, aldatmak. 3. Yalan söylemek
Anur: Gurur, kendini beğenme
Apoplis etmek: Giysinin kirli yerini yıkama
Apoklis: İp yumağının ucu bulunamayacak şekilde karışması
Aşlamak: Yırtık çorabın taban kısmını yenileme
Arkaluğini almak: Arka çıkmak. Birini desteklemek, arkasında olmak
Ayuködi: Çatı aydınlığı vermek için çatı üzerine yapılan üçgen çıkıntı
Ay durmak: Takvimde yeni bir ayın başlaması. Örnek: Çuruğayi ne zaman durdi?
Aboskal: Bir işe sıra tutmak. Bir işte iş payı. Tarla kazılırken veya çay kesilirken henüz işlenmemiş kısım. Yunanca aposkalin (αποσκαλιν [το]) “başlanılan iş” . Yunanca apo (από) “-den” ön eki ve çapalamak anlamındaki skalizo (σκαλίζω), “ot yolmak, kazmak” veya apo (από) + skali (σκαλι [το]) “adım” kelimelerinin birleşiminden doğmuş olabilir
Ahbin: Hayvan dışkısı gübresi
April (İng): Nisan
April beşi: Miladi takvimle Nisan ayının 14. gününden 18. gününe kadar süren soğuk günlere verilen ad. Söylence: Korkma kışın ayından/kork aprilun beşinden/ okizi ayırur eşinden. April beşi çıkmadan yaz gelmez.
Angona: Zehirsiz kara yılan
Alaf (Ar): Ulufe. Hayvana verilen taze ot
Anevura: Yer faresi
Aragop: Mısırları küçükken seyrekleme işi
Abufayi: Yemek artığı
Amel: Argoda, ishal
Al/dırmak: Değdirmek, dokunmak. Örnek: Çubuk az daha kulağıma aluydi.
Allah’isa: Allah isterse’nin kısa hali. Deme ya, Allah aşkına
Allah akıldan etma/sun: Mantıksızca yapılan şey veya söylenen söz üzerine muhataba söylenir.
Allah işumi kesti: Umutsuz veya olumsuz bir durum karşısında bir çıkış yolu, alternatif olduğunu göstermek için söylenen söz. Örnek: Meğer Allah işumi kesdi, ben da başka bi şe yabarum.
Alimevi/yeri: Çayın fabrikaya gitmeden önce tartılıp biriktirildiği mekan.
Akıl ne iyi şey: Akılsızca ve düşünülmeden yapılan şey için tazir manasında muhataba söylenir.
Agitmek: Alıp gitmek, götürmek. Örnek: Nereye aydiysun çecuğu.
Allah’a salmak: Bir tür yemin. Allah’a havale etmek, Allah’ı şahit göstermek
Acolmak: Acıkmak
Ander kalasun veya ander gaybana kalasun: Geberesin manasında bir beddua
Alt vurdi ust vurdi: Her türlü çareye başvurarak bir şeye bahane bulmaya çalışmak.
Ağza vermek: Birisini ele vermek, ağza düşürmek. Örnek: Niye ağza veruysun beni.
Ağzina mayasil vurmak: Susmamacasına konuşmak, aşırı gevezelik etmek
Ağzi ustine gelmemek: Çok konuşmak, gevezelik etmek
Ağız uydurmak: Bir şahsa veya olaya karşı iki kişinin aralarında söz birliği yapması, beraber hareket etmesi
Ağzi çaruk gibin olmak: Ağzının tadı olmamak, dili paslanmak
Adam küsuradi olmak: Değer verilmemek, ciddiye alınmamak. Adam yerine konmamak. Küsürat Arapça eksiklik, azlık, yetersizlik manasındadır.
Adamsuzluk: Kimi kimsesi olmamak. Tek başına kalmak. Atasözü: Adamsuz adami köpekler da yemedi.
Acab: Acaba
Ardumli/ardurumli: 1. Erken tükenmeyen, bereketli 2. Tasarruflu, arttırmasını bilen insan
Anide: Aniden
Ağustos eruğu: Bir tür mürdüm eriği
Ağzuna kaşuk olmak: Haddine olmak, birine göre olmak. Örnek: O zamanlar İstanbol’a okumak senun ağzuna kaşuk midu?
Aha, ahan-iya: İşte, bak burada, bak gör manasına çoklukla ünlem ifadesi
Akşamluğu olmamak: Erken yatmak, akşamları fazla uykusuz kalamamak
Aldırmak: Hafif uyku çekmek, kestirmek.
Altına vurmak: Bir yerden düşmek
Aynali: Alnı beyaz hayvanlar için bir niteleme
Avara etmek (Fars): İşinden alıkoymak, avare bırakmak
Aldiyan: Altyan. Alttaraf. Aşağı taraftaki komşu
Aluyi bağa: Kafam atıyor, kızıyorum. Örnek: Ole dedimi aluyi bağa bi sinir.
Anağulis etmek: Kusacak gibi olmak, öğürmek. Kafatası kemikleşme sürecini tamamlamadan önce kemiklerin birleşme yerlerinde bulunan yumuşak kıkırdak bölüm
Anasiftesi: Doğan ilk çocuk
Aşena: Aş-hane, mutfak
Aşlama: Aşılama. Aşılanmış ağaç ve onun meyvesi. Örnek: habu armut aşlama midu?
Analuk: Üvey anne
Aşağa vurmak : İnsanın yukardan düşmesi
Acolmak: Acıkmak
Akıl demek: Fikir vermek, tavsiyede bulunmak
Aklını atlatmak: Çıldırmak, delirmek
Ankmak: Anmak, hatırlamak.
Afkur/afkurma: 1. “Havla” anlamında bir küfür. Örnek: Köpek gibi afkur da dur. 2. “Saçmalama” manasında itiraz bildirir. Örnek: Vuuh ya afkurma ole bi şe mi dedum sağa ben
Afkurmak: Köpeğin havlaması. İnsanlar için hakaret manasında. Örnek: Afkurma köpek gibin
Ansurmak: Birisini anmak, hatırlamak
Andikros: Sıcak su ile soğuk suyun kıvamını ayarlamak
Aşır: Mısırın posası
Anal kudal: 1. Çocuğun aşırı yaramazlık yapması 2. Bir yeri veya bir şeyi karıştırmak, altını üstüne getirmek
Aboblim: Sığırın yalağını karıştırmak
Aygırılamak : Yan tarafa doğru gitmek
Ar etmek: Utanmak. Örnek: Çok ar ettum oni
Ay kesimi: Eski yıl takvimine göre ayın son iki haftasına denir
Aygıri almak: Kızgınlıkla çekip gitmek, bir yerden uzaklaşmak
Ahıralti: 1. Evin altındaki ekili arazi, çaylık, mısırlık. 2. Argoda, erkek avret yeri. Örnek: Kaydi mi ahıralatlaruna
Ahırbağı: Köy evlerinin bodrum katında hayvanların koyulduğu kapalı bölüm.
Ahirlari etmek: Sabah ve akşam hayvanlarını altını temizleme, sütü alma, yemeğini/suyunu verme vb. işlerini yapmak
Ahretluk: İslamı en güzel şekilde yaşamaya özen gösteren takva sahibi insan
Ayba: “E ba” da denir. Muhtemelen “e bacı” nın kısaltılmış hali. Kadınların birbirine hitaben kullandıkları “hey kız” manasında bir seslenme ifadesi. Örnek: E ba nereye gidiysun?
Ayitlamak: Fındık vb. bakliyatın içini çıkarmak veya birbirinden ayıklamak
Armut: Hondrop armudu, Milap armudu, ruşembilo armudu
Anaforci: Beleşçi, ucuz kazanç peşinde olan
Ayitmak, algitmek: Götürmek, beraberine almak, alıp götürmek
Akli oynamak: Ani bir hareket veya haber alınması durumunda muhatabın aşırı telaştan verdiği sözlü tepki, delirecekmiş gibi olmak
Aziga: “ga” küçültme ekiyle “çok az” manasında
Alu vurmak: Ordan burdan laf lafı açarak, konudan konuya atlayarak uzun uzun konuşmak
Atlaga: Çekirge
Az daha ne diycedum: Kızgınlık halinde küfür dememek için hafifletici bir ifade olarak kullanılır. Örnek: Az daha ne diycedum sağa şimdi
B
Bağırdak: Bebeği beşiğe bağlamak için kullanılan iki ucundan birer çubuk geçirilmiş genişçe kumaş
Banfera: Fındığa dadanarak zarar veren, pis kokulu ve yeşil kabuklu küçük bir böcek
Bacak germek: Bir konuda inat etmek, direnmek.
Barhar: Hafif esinti
Bi lema: Biraz
Bi damuga: Bir damla, çok küçük. Azlığı belirten bir ifade. Örnek: Bi damuga çecuk
Basabas: Durmaksızın, tıkabasa, aralıksız. Basabas yemek, çalışmak.
Başi secde tanimamak: Alnı secde görmemek. Namazsız-niyazsız olmak
Buğut: Boynun kalın olması
Buymak: Donmak, çok üşümek
Basa: Sürekli, paso
Barbara: Papara. Azar, dayak
Basabas: Aynı hareketi durmadan yenileme. Bir şeyi sıkı sıkıya doldurma. Örnek: Kofini basabas doldurdum
Banafor: Yük taşırken hem incinmeyi önlemek hem de dengeyi sağlamak için omuza konan eski paçavra
Bacamahtara: Omuzda taşınan yüke destek ve denge için kullanılan odun parçası
Barli: Çakal
Binam: Çok sevilen kişiye söylenen sevgi hitabı. Yavrum manasında.
Bacariş etmek: Engel olmak, köstek olmak
Boğda: Genelde ineğin yemesini teşvik için su içirken söylenen nida sözcüğü
Bunbur: İri yaban arısı
Bokcanli: Bir tür küfür. Örnek: E bokcanlinun uşağı
Bacak vurmak: Bir işten kaytarmaya çalışmak, temeblliğe vurmak. Örnek: Hiç oyana buyana bacak vurma, ha bu işi bidurcesun
Benem: Bilmem
Beygana: Büyükanne
Boş: Abalofo (Muhli ağzında) Uzak dallardaki meyveleri toplamak için kullanılan ve ucunda 20 cm çapında elips şeklinde bir daireye takılı torba bulunan 3-5 m. uzunluğunda ince sırık.
Boğalmak: Bunalmak
Bubudas etmek: El yordamıyla aramak
Başukari : Baş yukarı. Yukarıya doğru
Bayşağa : Bayır aşağı. Aşağıya doğru
Beyinmek : Büyümek
Buzakluk: İneğin rahmi
Baduriş etmek: Derede veya denizde oynayan çocukların birbirini suya batırması
Belleme ayi: Tarlaların bel adı verilen çabalama aletiyle bellendiği Şubat, Mart ayları
Beli kesilmek: Ağır yük kaldırma ve taşıma neticesinde belin incinmesi ve ağırması. Örnek: Ahbin taşimakdan bellerum kesildi
Beslemek: Duvar örerken sıva yapmadan önce takviye ve sağlamlaştırma için büyük taşların kenarlarını ve aradaki boşlukları küçük taşlarla doldurmak
Beyduğa: Beddua. Örnekler: Kısa canli olasun (Tez ölesin, fazla yaşamayasın). Korbagor olasun. Nabedil/d olasun (yok olasın). Peşuk sallamiyasun. Eyi gün görmeyesun, adun kesilsun, eyi günun olmasun, ködurum olasun da kapilara bakasun
Bile: Beraber
B.k munzurli: Pis suratlı anlamında küfür
Badeva: Bedava
Bissu olmak: Sırılsıklam olmak, çok terlemek. Örnek: Terden bissu oldum.
Bitlemek: Bir işi ince ayrıntısına kadar incelemek. Tembellik yaparak ayrıntılara takılmak.
Bacak bacak olmak: Çok yorulmak
Bi demide: Bir demde, tek seferde.
Birlan: Birden, ansızın
Boğalmak : Bunalmak
Bolagi: Umulur ki, ola ki manasında. Örnek: Bolagi deduğumi yapmasun o zaman görursun günuni
Barema: Bari
Bilama, biloma: Bir lokma, azıcık
Bidamuga: Bi damla. Çok az. Osmanlı döneminde kullanılan 34 cm uzunluğunda ölçü birimi olan Bitemi kelimesinden bozma.
Boş yeri: Karın boşluğu
Bağırmak etmek: Bağırmak
Babah: Kalpak
Buğut: Çene altı kabarıklığı
Bile: Beraber, bile gidelum
Beçid: Zor, çetin
Badiga: Küçük çocuk
Bidibit iş yapmak: Bitlemek, teferruata boğularak ağır iş yapmak
Bi şe yok: “Ne olacak bir şey olmadı” manasında Örnek: Baktum ki adam gelmiy. Bi şe yok, ben da gittum kendi yoluma
Birisinin başını yemek: Birinin ikbaline geleceğine engel olmak örnek: Yedun çecuğun başini ne güze okuycayidi.
Bi şe: Galiba, sanki, ihtimaldir ki, biraz manalarında. Örnek: Hava bi şe bozdi. Bi şe kızdi bağa
Boğun: Bugün
Bu ne vaziyedun var: Ne olmuş sana böyle manasında bir soru
Baştan!: Ne gezer, ne mümkün manasında. Örnek: Hiç gidu gorurmini? Cevap: Baştan!
C-Ç
Ç-ş değişmesi: Özellikle eylem bildiren kelimelerde ç-ş değişimi olur. Örnek: Uçtu-uşti gitti. Geçti-geşti gitti
Cağ : Örgü şişi
Çafli: Çatallı, tırtıklı
Çağna: Yengeç. Tsağanos (yunanca)
Çakanor: Değirmen oluğu
Cahdetmek: Cehd etmek (Ar). Azimli olmak
Cavramak: Çaba göstermek
Çimil: Beyin
Çislafet: 1950’li yıllardan sonra çarığın yerini alan içi miflonlu kara lastik ayakkabı markalarından Gizlavet’in telaffuz şekli
Çivili konuşmak: Dokunaklı söz söylemek
Çubiks etmek: Soğuk havada güneşin ısısını hissetmek
Çaluk: Dudağı yarık olan
Çabançaban: Alkışlamak için el çırpma
Çerik: Tahıl ölçü birimi olan kotun dörtte biri
Çuhna: Yemek dibi yanığı
Çiya: Kıvılcım
Çahra, çağra: Forediko örmede kullanılan ve alemitiden boşalan ipliği kalem ve masuraya sarmakta kullanılan alet.
Çiraks etmek: Çığlık atmak, bağırmak
Çumur: Lahana çiçeği
Çeli: Mısır sapı
Çorlanmak: Kaba tabirle tıkınmak, zıkkımlanmak
Çor vurmak, yemek: Ç’or (Erm): Hastalık, dert, illet. Bir beddua sözü. Örnek: Çor vursun ağzuna. Çor yiyesun
Çonak: Ölünün üzerine toprak düşmesin diye mezarın üzerine enlemesine yatay olarak uzatılan kısa tahta
Çubuhtera: At sineği
Çıhbin: Çirkin, huysuz
Çinivit: Ufak tefek kişi, hareketli çocuk
Çazu: Cadı
Çiflan: Çalı süpürgesi
Çimla: Çapak
Çirasini yakmak: Cezasını vermek. Kötülük eden birine hınç ve kızgınlıkla büyük zarar vermek. Örnek: Deduğimi yapmazsan çirani yakarum, bilesun.
Çihobetre: Sert toprak
Çisa: Kargagiller ailesinden uzun kuyruklu bir kuş, saksağan
Çidar: Horozun ibiği
Çarzel, çarcel: Fındık, karayemiş veya komar dalından örülmüş gözenekli kaba örgü. Çarzel, derede balık avlamak için tuzak, toprağı ufalamada elek, serander tabanında yapı malzemesi olarak ya da hayatın tavanına asılarak mısır kurutmak için kullanılırdı.
Çaşa: Çalı çırpı
Çubi: Kürdan, arın iğnesi
Çizil: Solucan
Çiniya: Tavuk dışkısı
Çarambula: Ateş böceği
Çiraneya: Bir kuş türü (altı sarı, kanatları beyaz ve gövdesi siyahlı bir kuş)
Canlis olmak: Suyun, çamurun üzerine sıçraması
Çiba: Arı iğnesi
Çalimli toprak: Kiremit ve duğla arasına harç yerine konan sağlam toprak
Çizen: Yoğurt ve peynir suyu
Çimbolis etmek: Acıdan kıvranmak, kendini yerden yere vurmak
Çahçuga: Kırık dökük, külüstür şey, alet, hurda
Çula atmak: yevmiye yapma
Çandarluğu: Can sıkıntısı, ruhsal sıkıntı
Çakçaho: Ekinlere zarar veren yabani hayvanları korkutup kaçırmak için ırmaklara kurulan ve bir ucunda su alacak kepçesi diğer ucunda çıngırak bulunan çift taraflı tahterevalli gibi inip kalkarken çıngırakla ses çıkaran düzenek
Çakal çakal horoni: Güneşli havlarda aniden yağmaya başlayan kısa süreli yağmur
Çakal osuruğu: Krem rengi yabani bir mantar türü olup bir gecede bittiğine inanıldığından bu isim verilmiştir.
Çaleps/çalezma etmek: Fındıklar deşirildikten sonra dallarda geri kalanları toplama işi
Çalmak: Güneşin bir yüzeye vurması, yansıması
Çaştak: Ahşap köprü ayağı
Çaruk ağizli: Çok ağız kavgası yapan kişiye denir
Çatla da dardağan ol: Çatla da paramparça ol
Çıkarmak: Yemeğin geri kalanını bitirmek, sünnetlemek
Ço’heyir göresun: Çok hayır, iyilikler göresin. Yapılan iyilik karşılığı bir dua sözü
Çalgamak: Çalkalamak
Çubur: Üzümün ezilmesinden sonra geriye kalan kısmı, posa
Çeşni etmek: Turfanda bir meyve veya sebzeyi ilk defa yemek. Bu meyve veya sebze “Çeşnisi helal” denerek yenilir
Çizen: Peynir yapımı için süt ısıtıldığında peynirden ayrılan ekşi ve sarımtrak renkte su
Çumcuklamak: Çimdik atmak
Çinçaş: İnce kırılgan yapılı nesne
Çircimit etmek: Kızmak
Çifte: Evin çatı arası
Çiniks etmek: Tavuğun gıdaklaması
Çıba: Göbek deliği
Çordak: Oda
Çok iş oldi: Bir olay karşısında umarsız davranma, önemsememe. Örnek: Çok iş oldi da gelmedi
Çuhna: Yemeğin hafifçe yanarak tavanın dibine yapışan kısmı. Özellikle muhlamanın çuhnası en lezzetli ve makbul kısımdır.
Çereme(Ar): Cürüm. 1. Sakar, acemi. 2. Kaşılığını alamyacak şekilde zararına iş yapmak. 3. Bir suçun, kabahatin cezasını çekmek
Çarafulis etmek: Yoğunluk kazanarak yemek veya suyun üzerine çıkan yağın parlaması
Çenesi ustine gelmemek: Aşırı geveze olmak. Örnek: Ya bi arkadaşini bulsun çenesini ustine gelmez
Candeslim: 1. Aşırı yaramazlık dolayısıyla çocuğun ölümcül kazalar yapması, tehlikeli bir şekilde düşmesi. 2. Bu türden yaramaz çocuk
Çopmundurak: Misket oynarken atışı engelleyci şekilde misketin bir engelin arkasına gelmesi veya bozuk bir zemine rastlaması üzerine oyuncu bu kelimeyi söyler ve o engeli kaldırarak veya misket elini zeminden yükseğe kaldırarak atışını yapar.
Çincivid olmak: Kızmak, sinirden deliye dönmek
Ciğerli armut: Aşırı olgunlaşmayla kahverengini almış armut
Çeki: Kovan peteği
D
Da: 1. Cümlenin sonuna getirilerek ifadeyi güçlendirmek için kullanılır. Vurgu ve tonlaması, cümleye soru kızgınlık, pişmanlık anlamı katar. Örnek: Gideysun da?(değil mi). Yapma da!!(kızgınlık). 2. Güçlendirme ve pekiştirme için kullanılır. Örnek: Kılmak da kılmadum daha
Damari atmak: Aniden öfkelenmek, kızmak. Örnek: Atturma damarumi şindi
Dalta: Sacak altı, yağmur, güneş ve rüzgârın etki yapamadığı gizli, kuytu yer, kenar, saklanılacak yer, ağaç, bina gölgesi, gölge
Dere seslemesi: Köy civarındaki derelerin her zamankinden daha fazla gürültüyle akmasına denilmekte ve bu durumun havaların bozacağına işaret ettiğine inanılmaktadır
Dişlim: Bir lokma, bir dişlemelik, bir ısırık miktarı
Dayman: Daima
Daladal etmek: Güreşmek veya yarışmak için birbiriyle tutuşmak
Dola: Kül üzerine dökülerek sızdırılan ve çamaşır yıkamada kullanılan su
Dendelis etme: Dengesini yitirmek
Dimla: Çok az
Dabak: Şap hastalığı
Den bilmek: Haberi olmak. Örnek: Mehmet’ten bilumisun?
Dadul: El, pençe
Darlanmak: Sıkılmak, bunalmak
Dolayluk : Belden aşağıya sarılan peştamal
Diyeder: Üzüm sepeti
Davara: Karabasan
Dermaş: Bir işi becerememek, iyi değerlendirememek
Dibine ahbin komak: Hızlı bir gelişme gösteren ve boy atan çocuklar ve gençler için kullanılır
Duman vurmak: Aldırış etmemek, umursamamak, işe yaramamak, yetersiz kalmak anlamında bir deyim. Örnek: Eskiden iyiydi, şimdi ole mi iki dönüm çayluğun duman vuruy sağa şimdi.
Daaden: Daha, henüz
De da de: Muhatabının söylediğine hak vermek manasında onay ibareyi. Örnek: Oni de da de
Duriluğu olmamak: Durmak bilmez, hep hareket halinde olmak.
Demek: Deme ya manasında, Ya demani!
Diyesi: Dediğine göre, dediği gibi. Diyesi recep habu iş hiç tutmiycak
Deşurmek/doşürmek: Devşirmek, meyva, fındık toplamak
Dar canli: Aceleci, sabırsız
Diygim: Değil ki. Örnek: Diygim vurmadum oğa, suç benumdu. Diygim döğmek, dokunmadum oğa bile.
Dönme: Viraj, dönemeç
Deede etmek: Çocuğun ayakları üzerinde durmaya çalışması
Dizluk: Uzun kadın iç donu
Diyne: Diye. Örnek: Niye bidurmedun işi diyne bağa başladi bağırmağa.
Dil gedurmek: Hayvan veya eşya dile gelmek
Dağıdım yemek: Askerde acemilikten sonra ustalık dönemi için çeşitli yerlere dağıtım yapılması
Dadulis etmek: Bir nesneyi veya yemeği parmakla mıncıklayıp karmakarışık etmek, berbat etmek
Dardağan olmak: Paramparça olmak, insanın bir yerden düşüp kötü şekilde yaralanması.
Dalmak: Köpeğin aniden saldırması, birine aniden, hazırlıksız saldırmak, kavgaya girişmek
Dersun: 1. “Deme ya” mamanasında bir şaşkınlık sorusu. 2. “Sanki” manasında Örnek: Oyle bi oduruyi ki dersun ağa
Dek/ke: Dakika
Dendenis etmek: Yorgunluktan veya baş dönmesinden kaynaklanan denge sapması dolayısıyla ayakta duramakak
Dundinis olmak: Zorla, sallana sallana, tembelce iş yapmak
Deşki: Keşke
Domar bazar: Hep beraber, bütün herşey
Dipluk: Yatağın ayak tarafı
Davlanmak: Şişmanlamak, semirmek
Dereluk: Köyün deresinin kıyı boyunca yer alan ekilebilir verimli arazi
Döğdi: Kazma, kürek, çapa ve balta gibi kesici aletlerin baş-sırtkısmı
Dolayluk: Dolay ve dolamak kelimelerinden türetilmiş belden aşağa sarılan peştamal, önlük
E
E: Azericedeki “ay” anlamında. Seslenme öncesinde kullanılan bir sevgi hitabı. Örnek: E gız nere?
E ba: Ayba ile aynı anlamda
Eho: Ego-ist. Bencil, yabani, evhamlı
Eski zaman konuşuğu: Günümüzde artık kullanılmayan eski deyim ve kelime, eşya isimlerini içeren yerel söyleyiş
Elcik: Bel sapına geçirilen yatay tutacak
Eğereme/eğerseme: Eğer, eğer ki
Eğrigöz: Şaşı. Yangöz de denir
Elan (Ar): Şimdi, şimdilik
Eski hesap: Rumi takvim, ay takvimi. Daha çok yaşlıların kullandığı bir takvim
Eleklemek: Kısa sürede bir çok yeri gezmek
Eşek: Çatal bir ayak üzerine oturtulmuş odun kesmek ya da üzerine çıkılarak iş yapmak için kullanılan tezgah. Sepet ve çeşitli ağaç kapların yapımı sırasında çubuk ya da tahtaları düzenlemek için kullanılan tezgah.
Ehtiyarluk etmek: Bir işte veya anlaşmazlıkta arabuluculuk yapmak, hakemlik yapmak
Etekluk: Etek
Essetten: Esastan, sahiden
Esse yalan: “Doğru mu yalan mı” anlamında bir ikileme. Örnek: Esse yalan bilmem
Ebi soy: Öbür türlü, aksi takdirde, ters yüz etmek. Örnek: O gelurse gelurum ebi soy gelmem. Yastuğu ebi soy çevir. Ne soy çecuk idi.
Emek etmek: Çaba göstermek.
Evun alti: Evin aşağı kısmındaki ekili arazi, mısırlık, çaylık
Encami: Acemi
Etmekçi: Cömert, yemek yedirir kişi, sofrasından misafiri eksik olmayan kişi
Eyme: Argoda t.ş.k anlamında. Örnek: Kaydi mi eymelerune
Elun yaş osun: Elin dert görmesin “iyi etmişsin, hakkından geldin, hak ettiği cevabı verdin” manasında bir takdir ifadesi
Elma: Bulyas elması, pılumiga elması, elif elması, laz elması
Elişturmek: İliştirmek. Birisine veya bir nesneye taş vb. isabet ettirmek
Evetlemek: Acele etmek
Esse’ole: “Gerçekten de öyle” manasında muhatabın dediğini tasdiklemek için söyleni
Etlerin oynaması: Vücutta bazen etli kısımlarda refleksif olarak kısa süreli oynama görülür. Yöremizde bu durum, birisinin öldüğüne veya yakında öleceğine yorumlanır
Ekmeğin yüreği: Ekmeğin yumuşak hamur kısmı
Elep çelek etmek: Dağıtmak, feci şekilde yenmek. Örnek: Tobi bi aldi herkesi elep çelek etti goli atti
Eyda: Tamam, yeter, kafi
F
Furnohala: Bir tür ot
Felan: B.k manasına argoda küfür olarak kullanılır. Örnek: E felan yiyen. Ağzuna felan ettuğum:
Falami: Çeyiz sandığının iç bölmeleri
Felenk: Bir ağırlığı devirmek için kullanılan sırık, kaldıraç kolu
Furçihte: Ahşap evlerde evin içinden ahıra inilen merdiven kapağı
Fuful: Vücutta oluşan kabarıklar
Fuşki: İnsan dışkısı
Fuska: 1. Yanık veya ezilmeden dolayı vücutta oluşan içi su dolu kabarcık 2. Böğürtlen
Fordigo: Ketenden dokunan ve iç çamaşırı yapımında kullanılan ince bez
Furno: Kara kurbağası
Fuskomona: Olmamış, ham incir
Fuş: İçi boş fındık
Forfolos olmak: Adamakllı dayak yemek. Gözlerin uykusuzluktan kanlanması
Fami: Sergi
Firfiliga: Rüzgar gülü
Fison: Makat
Fitriga: Kestane ve ceviz ağaçlarının altında kendiliğinden biten yabani fındık ve kestane fidesi
Foduk: Çukur yer
Folos etmek: 1. Uykusuzluktan gözlerin aşırı yorulması 2. Tarlanın gehan ve ikileme işleminden sonra toprağın ayıklanması, istimal edilmesi
Fuşki: İnsan ve hayvan dışkısı manasında argoda küfür olarak kullanılır. Örnek: Ya fuşki koklanma, fuşki yema.
Film etmek: Numara yapmak, aldatmak, küçük ayak oyunları yapmak. Örnek: Yiyim filimleruni
Feruk: Yumurtlamaya yeni başlayan tavuk
G
Ga (son-eki): Erkek isimler için küçük, ufak tefek boylu anlamında kullanılır. Memdiga gibi. Bayanlarda ise daha çok evli ve 30 yaş üstü bayanlar için kullanılır. Fadimega, aşega gibi. Merhamet ve sevgi çağrışmı için kullanılır. Gada-ga gibi.
Gagaris: Tavuk gıdaklaması
Gece kuşi: Yarasa
Gün kurusi: Süt mısırının güneşte kurutulmuşu
Gebiç: Değirmenciye tahıl olarak ödenen öğütme ücreti
Gelinluk etmek: Gelinin aile içinde saygılı ve işlerde hamarat olması
Girmek: Yıkanan ya da ıslanan bir kumaşın küçülmesi
Güne gün etmek:
Gözdegiye kalmak: Aşırı imrenmek. Heveslenmek
Gundema: Argoda cinsel ilişki
Gezme: Tuvalet
Günder: Ağacı kaldırıp yuvarlamak için altına sokulan kaldıraç odun parçası
Gangalis olmak: Acıdan iki büklüm olmak
Godoş: Değirmen çarkına vuran suyun tazyiğini ayarlayan tahta aygıt
Göz çıkaran: Helikopter böceği. Yusufçuk. Büyük bitişik gözleri, güçlü saydam kanatları, göz alıcı renkleri ve uzunca vücutlarıyla daha çok su birikintisi ve gölcükler üzerinde görülürler.
Gözdeki: Sığırlarda, yük hayvanlarında, sıkıntı yüzünden gözde kanın toplanması ve gözün sertleşmesi hastalığı.
Gada-gadaga: Kardaş kelimesinden bozma. Sevgi hitabı. İç Anadolu bölgesinde bu kelime “gadanı alayım” şeklinde kullanılır.
Gün kesmek: Düğün nişan gününü belirlemek
Günü kesilmek: Günü bitmek, ölmek
Günler durdi: Günler kısalmaya başladı manasında, kışın günlerin kısalmaya başladığı 23 Eylül tarihinden itibaren söylenir
Güne gün etmek: Bir kadının belleme, ahbin taşıma, fındık toplama, çay kesme gibi tarla işlerini tek seferde bitirmek için komşularından yardım alması ve bunun karşılığında onun da çağırması durumunda kaç kişi geldiyse hepsine tek tek yardım etmesi şeklinde bir tür imece usulü yardımlaşma
Gön: İnek derisi
Günuz-un: Gündüz-leyin
Günü olmamak: Ömrü tükenmek. Beklenmeyen, ani ölüm hallerinde hayıflanarak denir.
Göns: Göğüs
Geri etmek: Yüz geri etmek, ikna etmek. Örnek: Olmadi geri edemedum oni
Göz almak: Nazar değmek
Gariplanmak: Özlemek
Gelu bağa: Bana geliyo ki manasında. Örnek: Gelubağa gidemiycesun
Günah: Var oni günahina. Kimun günahina. Günahi kafana. Umurunda değil
Güneşin dönmesi: Güneşin batmaya yaklaşması
Görmemek: Hoşlanmamak, nefret etmek. Örnek: İngilizler ole ziduma gider, hiç görememlari
Gözlerin ballanması: Göze rehavet çökmesi, tatlı bir uyku gelmesi
Gözgere: Eski mutfaklardaki taş ocağın iki yanındaki küçük hücreler
Gibin: Gibi
Gerneşmek: Gerinmek
Güneş çalmak: Güneşin doğması, güneşin bir yere vurması, yansıması
Ğ
Ğ: Şahıs zamirlerinde yönelme eki ile kelimenin son harfi arasına giren “n” kaynaştırma harfi yerine kullanılır. Örnek: Bağa (bana), oğa, sağa
Ğoy: Üvey
Ğarğaris etmek: Ahvalanıp vahlanmak, hayıflanmak.
Ğaço: Siyah, parlak kabuklu iri bir böcek
Ğanos etme: Bir aleti veya aracı kullanıma hazırlama işi.
Ğurzibilis etmek: Ezmek, hırpalamak
Ğoyana: Üvey anne
Ğodof: Kısa boylu kişi
Ğarğale: Vücutta özellikle boyun bölgesinde çıkan yumru şeklinde çıkıntı.
Ğıliyo: Sincap
Ğomolifto: Moloz
Ğalalayzma: Toplu hezeyan, bağırtı çağırtı
Ğezep: Gazap (ar). Bela
Ğenimet işi: Çok fazla, sebil, dükkanda ğenimet işi
Ğovil/t: Yenmeyen bir tür dere balığı
Ğorğarina: Bir kuş türü
Ğıybedi başuna: Başkası hakkında ileri geri konuşan birisinin söylediklerini istemeden de olsa dinlemek zorunda kalan kişinin gıybet günahından kurtulmak inancıyla söylediği söz
H
Herslenmek: Küsmek, bozulmak
Hali almamak/sarmamak: Durumunu beğenmemek. Örnek: Halun almayi bağa: durumunu pek iyi görmüyorum
Helbet: Elbet
Hacan: -dığında,diğinde. Madem ki. Örnek: Hacan gelcedun beni niye çağırdun. Hacan gittuğum zaman oya yoğidi.
Haciga kuşu: Bir tür renkli kuş
Hepten gelmek: Bir yere temelli kalmak üzere göç etmek.
Heptenluk vermek: Bir şeyi emaneten değil de temelli geri almamak üzere vermek,
Havesluk etmek: Heves etmek, imrenmek
Halbusim: Halbuki
Hernuk: Uzun ve çetin geçen bir kuraklık sonrası yağan yağmurun toprakta oluşturduğu buharlı durum
He da – he mi: Değilleme soru edatı. Örnek: O da gitti, he mi? O da gitti öyle mi. Çok iyi adam idi he da?
Haman: Hemen
Hoş köpek: Köpek gibi konuş dur; seni dinlemiyorum; havlama manasına kaba ünlem ifadesi
Haneya: Hani ya. Haneye neredu?: Hani nerde kaldı?
Hiç duruluğu yok: Daima meşgul ve hareketli insan ve yaramaz çocuk için söylenir.
Haşindi: Hemen şimdi, daha yeni
Ha’u: Şu, şuradaki. Ha’uni ver bağa
Heram ossun doğerum seni: Vallahi döğerim seni
Ha’vle: Öyle, şöyle, şu şekilde. Örnek: Ha’vle bakma bağa
Hav : O, şu. Örnek: havni çağırsana
Haburdan havraya nasip olmasın: “Şurdan şuraya gitmeyeyim” manasında bir yemin
Heralim: Herhalde
Henbeter: Dahası, en beteri manasında kullanılır
Hessa yussa: Toplu olarak bir ağırlığı çekerken veya kaldırırken grubu, kişileri cesaretlendirmek ve şevke getirmek için söylenir
Hangi: Ya, üstüne üstlük manasında. Örnek: Hangi harcaduğu paralar
Havesluk etmek: Heves etmek
Haci düğuni: Hacdan gelen hacı için yapılan karşılama ve tebrik ziyareti. Hacı evine hacı olduğunu gösteren bir bayrak asılır ve bir hafta ile bir ay arasında asılı kalır. Gelen ziyaretçilere zemzem ve hurma ikram edilir
Hafta guni: İlçede haftalık pazarın kurulduğu zaman olan perşembe günü
Hiç duruluğu yok: Durmaksızın sürekli çalışan kişi için söylenir.
H
Hartz: Üzerine kabak ve fasulye yürümesi için kesilen uzun sırık
Habahab: Alel acele ve hızlı hızlı iş yapmak. Yalap şalap iş yapmak
Hobes: Eşcinsel ilişki
Harhaliga: Ayıklanmış fındık
Hamucara: Yabani çilek
Habalamak: Eşelemek, karıştırmak, kurcalamak
Hıra: Zayıf, bakımsız
Homolof: Eski evlerde ahır ile aşena arasını ayıran duvar
Hovlama: Saldırma, saldırır gibi yapma
Humi: Minyon tipli
Halovoşon: Düzensiz, dağınık kişi.
Hınik: Katı sümük
Hudup: Kısa boylu kişi
Hıbar: Toz molozu
Hoşot: Mısır yaprağı
Hov: Bir ara, çabukça. Çat kapı uğramak. Örnek: Bi hov gidu gelelum.
Hovini almak: Öc almak. Hevesini almak, tatmin olmak.
Hovi geçmek: Sinirleri yatışmak, sakinleşmek, isteği kalmamak.
Hapsi: Hamsi
Haşiras: Pişik
Hapsimat: Köz üzerinde oluşan ince kül katmanı
Hartoma: Ladin ağacını ince tahtalar halinde biçerek elde edilen çatı kaplama malzemesi
Halaz: Dolu
Hovini almak: Haz almak, tatmin olmak
Hober: Hayvanların boğazına takılan çıngırak
Hoholis olmak: Düğümlenmek
Hohol: toz, küçük parçacıklar
Hohor: Baykuş
Hubuş: Çayın üstüne çıkan veya dibine çöken oduncuklar
Handoşoro: Kirpi
Holisavra: Kertenkele
Hayat: Salon. Hayat (farsça)
Haşavura: Bunaltıcı sıcak, deli sıcak
Haşli hobis: Sıcak su ile masaj
Hottoro: Çılgın, deli dolu
Hızan: Çirkin, kirli pasaklı
Hurdul: Gırtlak, boğaz
Horolom: Çevresine göre anormal davranışlar sergileyen kişi
Hamurun gelmesi: Hamurun kabarması, mayalanması, ekmek olarak fırına verilecek hale gelmesi
Heyirlere gitsun: Rüya anlatılmadan önce muhatap, rüyanın hayırlara kalbolması dileğiyle bu temenni ifadesini kullanırdı
Hırtlak: Pisboğaz
Haraba: Süs kabağı. Su kabağı da denir. Eskiden süs amaçlı olarak ya da içi boşaltılarak su kabı olarak kullanılırdı ki bu son kullanımından dolayı bitki, su kabağı şeklinde adlandırılmıştır. Genişçe ve içi boş olduğundan bununla ayrıca yüzülürdü.
Humi: Kestane kabuğu soyularak yapılan geniş huni şeklinde meyve toplamaya yarar alet.
Hıyy: Bir şeyi veya kişiyi iğrenme, küçük görme veya bir söze itiraz kabilinden kullanılan bir ünlem. Örnek: H ıyy ne da yalan
Hıi: Çocuğa pis bir şeye tutmaması veya sümkürmesi için söylenen ünlem ifadesi
Hoş: Gerçi, zaten, nasıl anlamında. Örnek: Habuya geldi da hoş hiç bi yanuma uğramadi. O da gelsun, o da bizum arkadaşumuzdu hoş. Ne hoş bi şe demedun oğa.
Haraba: Dar ve uzun armut şeklinde süs kabağı, bal kabağı
Hohova etmek : Çömelerek oturmak (uğursuzluk kabul edilir)
Her: Havanın ağır nem dolayısıyla sıkıntılı ve bunaltıcı olması Örnek: Havada bi herluk var
Harhuş olmak/etmek: 1. Birini adamakıllı dövmek. 2. Yorgunluktan bitip tükenmek
Hadel: Bina temel yeri
Hıdiklamak: Gıdıklamak
Heyirlere gitsun: Rüya anlatımından önce muhatabın, rüyanın iyi ve güzel bir şeye münkalib olması talebiyle söylediği söz
İ
İro: Gökkuşağı
İcabalda: İcab-ı halde, gerektiğinde
İğrib: Düzgün olmayan, eğri büğrü
İcabalda: İcab-ı halde. Gereğtiğinde, gerekirse
İkileme: Mısır fidelerini ikinci kez seyreltip köklerine toprak çekme
İnce kuşluk: Sabah ile öğle arasında, sabaha daha yakın olan zaman
İngır mıngır etmek: Nazlanmak
İster mi?: Gerek var mı, daha alır mı? Örnek: Sergi doldi mi, daha ister mi?
İrgaç: Dokumada çözgü yerine atılan enine ip
İsril: Bir ağaç ismi
İzdırme: Hastalığın yenilenmesi
İrgamak: Sallamak, sallanarak yerinden kalkmak
İliz: Odun yükünü bağlamakta kullanılan ince fındık çubuğu
İstibis etmek: Yemeğin bozulması
İfteri: Bir ot türü
İsir otu: Yüksek yaylalarda yetişen geniş yapraklı bi ot türü
İsrofil: Bir ot türü
İpsoli: Erkek cinsel organı
İhdiban: Domuz, porsuk benzeri yabani hayvanların korkutulup tarlalara zarar vermemesi için sırıklara asılan çıngırağa iple bağlı ses düzeneği
İzğolis olmak: El, ayak burkulması
İğriz etmek: Ormandan tarla ve benzeri yer açmak, kazmak
İğratluk etmek: İmece usulü çalışmak
İşmar etmek: İşaret. Göz, kaş etmek. Baş, göz ve eli ile gizlice bir şey anlatmaya çalışmak
İşkilo: Kart zampara
İşitmek: İsimlendirmek, çağrılmak. Örnek: O gelin ne işidu?
İkten: ilkten, ilk başta
İş: Bir şeyi önemsememek. Umursamamak. Örnek: Gitti da çok iş oldi.
İkiden ikiye konuşmak: Herkesten gizli karşılıklı konuşmak
İstimal etmek: Terbiye etmek, düzenlemek. Örnek: Eti istimal etmek, tarlayi istimal etmek
İcabalda: icab-ı halde
İssuzlenmek: Issız olmak
İstemek: oni ne istersun. Ona karışma. Ferşadi ne isterum( karışmak, rahatsız etmek)
İzumayi: Üzümün yetiştiği ay. Kasım
İş aramak: başuna iş araysun. Bela aramak, iş açmak
İş olmak: Ne iş oldi bağa biliymisun. Başıma ne iş geldi biliyor musun.
İşteyici: İsteyici, dilenci
İkrah almak: Birini sevmemek, ondan nefret etmek
İzname: İzinname’den; resmi nikah muamelesi
İzin duasi: İcazet. Hafızlığını tamamlayan kişinin hocasının huzurunda Kuranı baştan sona okuması sonunda yapılan dua ve merasim
İkale/ye almak: Kaale almak, umursamak, önemsemek
İnsanlukli: İnsancıl, merhametli
İşkebit: Üstü sarı çizgili olup bal arısından biraz küçük yabani arı. Bu arı türü yuvasını toprağa yapar
K
Kehriz: Yanları ve üstü taşlarla kapatılan su kanalı
Kanava: Yol kenarında suyun akması için kazılan hendek, su oluğu
Kancabaş: Burnunu her işe sokan kişiyi tezyif kabilinden söylenir.
Kanatz: Bir tür ot
Kabalak: Yağmurda başa alınan örtü
Kremul: Ocak üstünde tavandan sarkıtılan çengelli ucuna kazan, güğüm asmaya yarayan zincir.
Kirga: bir tarafı kazma diğer atrafı sivri uçlu tarım aleti
Kürtuk: Kütük. Bir kar topağını yuvarlayarak oluşturulan büyükçe kar kümesi
Kavul: Ortak bahis, iddia
Kim var?: Kız için kiminle evli manasında. Örnek: Abulani kim var?
Kelef: Ağaç dallarında biriken kar kümeleri
Keres: Ekmeğin fazla pişmiş ve kurumuş kabuğu
Kermane: Kirmen. Yün eğirmek için kullanılan araç
Kestirmek: İneğin düşük yapması
Kılavlamak: Kılağılamak, bilemek, keskinletmek
Kıbal: Görünüm, kıyafet
Kösre: Ters “V” şeklinde ağaç düzenek üzerine yerleştirilen yaklaşık 60 cm çapında ve ortasına geçirilen demir kolla çevrilen, kesici aletleri bilemek için kullanılan tekerlek şeklinde bileği taşı
Kıran: Sırt, tepe
Kıy vurmak, kıylamak: Bir işten kaytarmanın yollarını aramak
Kutr: çevre, çap, genişlik, alan. Ağacun 1 metre kutri var.
Kırcı: Üreticiden süt ürünleri alıp toptancıya satan aracı
Kırgan: Kıran girmek.Toplu ölüm, salgın hastalık
Kırkındi: Ormanlık bir alanın kesilerek yok edilmesi, açılması
Kafkal: İçli meyvelerin dış kabuğundan ayrılması
Kaşukluk: Mide
Kakaç: Yüz
Kalem: Bacanın çatı üzerindeki uzantısı
Kan vurmak Sıcaktan bunalarak fenalık geçiren hayvanların kulak ya da kuyruk uçlarını keserek kan akıtmak
Karlamadan: Karambole, gözü kapalı arkasını önünü gözetmeden girişmek.
Karak: Çengel, kapı mandalı
Karakos: Ahırdan çıkarılan ineklerin sevinerek koşuşması
Karamus: Uçurum, yar
Karaneş: Yabancı otların bitmediği çayır
Karapşit: Esmer, çirkin
Kanavat: Kendirin cılız kalmış olan fidesi
Kambal: Çilek ipi, bel kemik iliği
Kıyli: Tepsi
Kudal: Kutala (Rumca). Odundan ucu en az iki çıkıntılı yemek karıştırmaya ve yemek vurmaya (lahana, kabak sutlisi gibi) yarar alet. Rumlar, ilkokul çağındaki çocukların derslerini yazdıkları düz ve yassı tahta levhaya bu adı verirlerdi.
Kugara: Çekçek, ağaçları eğmekte kullanılan çengelli sırık
Kunguş: Çok yanmış şey, nesne
Kuskut: Meyve sapı
Kofin: Yayvan yaprak sepeti
Kufur: Meyve çöpü
Kadara: Kocakarı
Kafega: Güğüm
Kuvitza: Küçük yayvan sepet
Kosifa: Kara tavuk
Koniza: Bit yumurtası
Kukku: 1. İbibik kuşu. Bu kuşun göçetmeye yakın zamanlarda (yaz başında) tükürmeye başladığına inanılır. 2. Özellikle Ramazan akşamları çocukların oynadığı saklambaç oyunu
Kohraga: Karga
Kobel: Piç
Kumuş: Kestane dikeni
Köhil: Gölgesiz, izbe yer
Kadifor: Kapı eşiği. Cin çarpması gibi hastalıklara sebep olur korkusuyla kapı eşiğine oturmak tehlikeli görülür.
Kokoç: Böcek, hamam böceği
Kumul-o: Cumulos (latince) ot yığını, küçük tepecik. Toprak, kum tepeciği
Kara Konculo: Kıllı korkunç efsane yaratık, kara koncolos. Yunanlılarda “kallikantzaros” olarak geçer.
Kortz: Tahta oturak
Kuyiks: Ulumak, acıdan bağırmak
Kösre: Bıçak, orak, balta gibi kesici alatleri bilemeye yarayan ayaklıklı bileği taşı
Kohliz: Sümüklü böcek
Kuluhtera: Ağaçkakan
Kosi: Kuluçka
Kontari: Kısa kütük
Kaful: Çay, fındık ocağı
Kutsa: Elde ve ayakta çıkan nasırımsı yumru
Kumras: Bir nesnenin aşırı kuruyup buruşması, büzülmesi
Kerendi: Tırpan
Kofteleşmek: Aletin körelmesi
Kodoş: Değirmen oluğundaki suyun çarka daha sert vurmasını sağlamak için deliği daraltan düzenek
Kirbi: Çatının sacak kısmı
Korango: Bir tür ot
Kosoğra: Kuytu köşe
Kirva: İşe yaramaz, beceriksiz ve huysuz kadın
Kintzal: Boyun, boğaz
Kobat: Kaba, biçimsiz
Kofkol: Geçilmesi zor, uçurumluk yer
Kotzer: Tahta çanak. Köpeklerin yal kapı
Kolçak: Kendirden örülen, gittikçe incelen ve ucu püskül haline getirilen ip biçiminde sallandığında ses çıkaran çocuk oyuncağı
Kotzak: Güreşte rakibe çelme atma
Koskodar: Becerikli, önder
Kopya (ing): Askerde ölenlerin resmi yolla gelen ölüm haberi
Kopmak: Koşmak
Kongoç: Eskimiş ayakkabı
Korasitza: Pembe silindirik çiçek açan, yapraklarından yemek yapılan bir dağ bitkisi
Komar: Ormangülü
Kolof: Pişirilerek kurutulmuş yuvarlak peynir
Kemre: Hayvan gübresi
Kubas: Yüzü koyun
Kıleba: Tahta parçası
Kesman: Kestirme, kısa yol
Kılebeç: Düz taban
Kobel: Dişi köpek(rusça)
Kıliga: İncik boncuk, oyuncak
Kalovriya: Büyük bedenli hantal kadınlara verilen sıfat
Karkanatz : Değirmende tanenin oluktan akmasını sağlayan oynak kol
Kadarahti: Evin içinden alttaki ahıra açılan merdiven kapağı
Karmakudal: Karmakarışık
Kavara: Yellenmek
Koytak: Alçak ve çukurda kalan yer.
Kot kafa: Aptal, aklı basmayan.
Kubani: Kurban olduğum manasında. Daha çok şefkat göstergesi olarak çocuklara karşı kullanılır. Bir de yerine göre argoda “yesinler” manasına da gelir.
Kukus: Çam kozalağı
Katzan: Sığırın işkembesi
Kudug: Kuş gagası
Kudug atmak/vurmak: Gagalamak.
Kıreniden aşağı adamsun: Beş para etmez insan manasında bir deyim.
Kasapetra : Sert toprak
Kastaniça : Beyaz kabak
Kontari: ufak ağaç parçası
Korbakor : Sevilmeyen kişileri kınamak için kullanılır
Kot kafa : Aptal, kıt akıllı
Kotila : Ense
Kotorecz: Silindir biçimli kalın dışkı
Kukuta : Çay tohumu
Kupas: Ters
Kuplika : Hıçkırık
Kupsi : bir nesnenin, eşyanın uç kısmı
Kutalci : her iki takım veya kişiye katılan kişi. Yedek oyuncu (Yunanca)
Kalktı rahmetli, oturdi korbakor
Kara biber karadur, diremlan satulıyi. Kar da öyle beyazdur küreklen atulıyi.
Kendume yer edeyim bak sağa ne edeyim
Kestane kumuşindan çikti, kerisini beğenmedi
Kız çay yaprağına bencer, zamanını keçurdun mi kartlaşur.
Kim verursa bağa yerum, ben ondan yana derum
Korkma kışun kışundan, kork aprilun beşinden, oküz ayrilur eşinden
Kurdun adi çikti, çakallar paş koparayi
Kitaba salmak: Birisini yaptığın şeyin kuranı şahit göstermek yemin ett
Kitabarazisen: Kitaba (Kuran) razı isen. Allah aşkına manasında
Kene: Yine
Kaneyakli Çaresiz yetim
Kemane vurmak: Önem vermemek
Konişuk: Mukavele, konuşulan şey
Kara dayak: Aşırı dayak atma, öldüresiye dövme
Kara ateş: Ocakta ya da açık arazide yakılan ateş
Kemane vurmak: Aldırış etmemek, bildiğini okumak. Örnek: Ne anlatursan anlat o kemane vuriy
Kaava etmek: Kavga etmek
Kovermek: Koyuvermek. 1. Boşamak. 2. Altına yapmak. 3. Bir şeyi birisine verilmek üzere saklamak
Konuşuk: Kelime, laf, söz, anlaşma manasında kullanılır. Aramuzda bi konuşuk vardu
Kardeş payi: Fındık kabuğunun içinden iki tane yapışık fındık çıkması durumu
Karar: oninlan bir karar olsun. Aynı eşit manasında
Kaca kaç etmek: Hızlıca kaçmak, uzaklaşmak
Kanduruk atmak: Çocuk dilinde kandırmak, aldatmak
Kandurikçi: Çocuk dilinde kandıran, aldatan.
Kaku kovermek: Kızgınlıkta aşırı gitmek, sinirinden ağzına geleni söylemek, önüne gelene kızmak. Örnek: Sinirinden kakti koverdi.
Kanava: Hendek
Karar: Bi karar olmak; İki nesne veya insan arasında fiziki ölçülerin ve ruhsal durumların uyuşma durumu. Akran, yaşıt, yemeğin tadında pişmesi
Kırokmak: Korkmak
Korguzan: Çocuk dilinde korkak
Kot: 5 kiloluk tahıl ölçü birimi
Kugul: Cuculla (lat) coceletta (it). Kukuleta. Meme ucu. Başa takılan bere, fes türü başlıkların üst uç kısmı
Kukulega: Kukuleta
Köpek görsun suradini: Onu görmek, onunla karşılaşmak istemiyorum manasında bir ünlem ifadesi
Köpek işesun suraduna: Hakaret ifadesi
Kirgilas etmek: Silkmek, sarsmak. Samanının ayrılması için teknedeki mısır tanelerini veya unu silkmek
Konşi: Komşu
Kıh: Çocuk dilinde “pislenme, kirlenmek.” Örnek: Girma çamura kıh olursun.
Kapturmak: Kapturdum oğa tokadi
Kaydi mi eymelerune
Kavran: Yağın konulduğu kap
Koros etmek: 1. Ateşte kurutulan bezin kavrulmuş hale gelmesi. 2. Yeterli güneş almamaktan ötürü çamaşırın veya otun tam kurumayıp yaşımsı halde olması
Korbagor: Hortlak, p.ç manasında küfür
Karnal:Yük taşınan ipin içinden geçtiği sıkıştırma görevi gören bir nevi ağaç toka
Kambal: Bel, kemik iliği. Yabani çileğin (hamucara) dibinde biten sicim şeklinde bitki
Kokoç: Böcek, hamam böceği
Kastanica: Bir fındık cinsi
Kutuçi : Kuş gagası
Kudi kudi: Köpeğe seslenme
Kaçzan: Kesilen hayvanın sindirim organları, ciğerleri, ayakları ve başına verilen yoplu ad
Kavara: Osuruk
Kebur: (“k” harfi kalın telaffuz edilir). Kabir
Kalif-ga: Kesilen odunların birbiri üzerine dizilmesi. Bi kalifga kibrit
Kunzi: Sobaya üflemek için kullanılan ketenden çubuk, ince bacaklılar için kullanılır. Örnek: Kunzi bacakli
Kurut: Minzinin top yapılarak güneşte kurutulmuşu.
Kolof: bi somun ekmek
Karamiş: Kara yemiş
Kabukçi: Başkasının evinde yemek yemekten hoşlanan kişi
Kasgarina: Örülmüş frodiko bezini tezgahta kesmek
Kırk güne çıkmam: Aşırı ve ani bir korkuya maruz kalma durumunda söylenen söz
Kim bilisun: “Kim bilir” anlamında. Örnek: Kim bilisun nasi adamidi
Komsilamak: Birisinin arkasından çekiştirmek, kovuculuk yapmak
Karşi beri: Karşılıklı, yüzyüze
Keren-m: Kere. Örnek: Bi kerem bizum buranın yaylasi yok
Kesim almak: Bir işin fiyatı veya ücretini Götürü
Kurşum: Kurşun
Keh/ğan: Yeni ekin döneminde daha verimli olması için tarlayı çapalamak, büyük toprak kütlelerini ufaltmak
Kulis etmek: hamsinin kafasını koparmak
Kalega: Çocuk dilinde buzağı
Kötü kişi olmak: Bir kötülük, yanlışlık dolayısıyla adının kötüye çıkması, birisiyle aranın bozulması, düşmanlık peyda etmek. Örnek: Kimselan kötü kişi olma
Kes/ilmek: Bir şeyin bozulması, mahiyet değiştirmesi. Örnek: Hava kesti. Sut kesti
Kaçma gitmek: Ebeveynin ve ailenin rızası olmadan kaçarak evlenme
Kuduk, kuduglamak: Gaga, gagalamak
Kopmak: Bir yerden ayrılmak, kalkmak, çıkıp gitmek
Kefenk taşi: Diğer adı pomize olan ve kolay işlenen bir tür yumuşak taş
Kalem: Baca uzantısının çatı üzerinde kalan kısmı
Kuyuzma: sesin çıktığı kadar bağırıp çağırma
Kurt kızanı: hayvanların çiftleşme zamanı
Kudalis etmek: Bir şeyi karıştırmak, karmakarışık etmek
Kupli: Kilit
Kupliga: Hıçkırık
Kaşuklan yemek: Güzel havalar için söylenir. Örnek: Mübarek ne hava, kaşuklan yeni
Koşmak: 1. Bir eşyayı veya nesneyi ilk defa kullanmak. Örnek: Bi orak aldum, hiç koşulmamişydi. 2. Birine bir iş yaptırmak. Örnek: Bu işi yapmağa kim koşdi seni?
L
Luba: Yalak
Luzma: Islanarak ağırlaşmış
Langur lungur konuşmak, yuvarlanmak: 1. Kabaca ve düşünmeden konuşmak. 2. Paldır küldür yuvarlanmak
Lans: İneğin baldır kısmı
Lülük: İçi boş boru gibi olan
Lüris etme: Ağlamaklı olmak
Lari: Fiilerin sonuna eklenen çoğul zamiri. Örnek: Gördumlari (Gördüm onları)
Ligonizma: Çok sulandırılmış, lezzetsiz ayran
Levin çevirmek: Sıkıntı vererek dolaşmak
Lomlok: Dalı budağı olmayan, düzgün
Lahti: Köpek için yontulmuş odundan yapılan yal kabı
Laup: Lakap
Labaza: Yabani, zehirli geniş yapraklı bir bitki türü.
Ligsiya: Çay üstünde yayılan sarmaşık türü
Limis: Kokuşmak
Lazut: Mısır
Lavol: Kötü yaratık, şeytan. Beddua ve kınama ifadesi olarak da kullanılır. Örnek: Lavollar yesun seni.
Lahmas etmek: Halsizlenmek
Lalotso: Çıplak, otsuz, ağaçsız yer.
Livri: Şırfıntı kadın
Loks olmak: İyice ezilmek
Ligoritsa: Kökü yenen ve ilkbaharda yetişen bir bitki
Likunts: Tatsız, lezzetsiz
Likron: İki vadi arasında kalan eğimli sırt
Limas: Karın erimeye başlaması
Lom: Taş vb. sökmek ve sırık dikmek için toprak delmeye yarayan uzunca demir alet
Loha: Sıcak rüzgar, esinti
Ladaris etmek: Acı acı bağırmak
Livor: Tabanca. İnce siyah meyveleri olan acı ot
Lobut: Hantal, kaba, çirkin
Lolo: Beceriksiz, işe yaramaz
Loşo: Kalın dudaklı
Levli: Yarma odun
Lahmi: Uyuşuk, işe yaramaz kişi. Tatsız tuzsuz yemek
Litroba: Kutsal su, ayazma, Hıdrallez günü (22 temmuz)
Lamli: Koca burunlu
Labaza: Geniş yapraklı bir ot
Ligarba: Ormanda yetişen nohut büyüklüğünde siyah tadı mayhoş bir meyve
Longoz: Çukur. Dere ile denizin birleştiği yerde oluşan girdap.
Lifor: Çayırlar kesildıkten sonra yetişen taze ot
Landara landara gezmek: Avare avare dolasmak
Lekur : Uzun
Liplip etmek: Lafı ağzında gevelemek
Lenguri : Uzun boylu, hantal adam
Livor : Yabani yemiş veren bir bitki
Laski: Mantar
Lobiya (Fr) : Fasulye
Leğras etmek: Su, yağ, sirke gibi akışkan maddelerin bozulma, kokuşma gibi sebeplerle katılaşarak yapışkan ve tiksindirici bir hal alması
Ladaris etmek: Acıdan bağırmak, çağırmak
Lağım: Dinamit
Layinga: Salıncak
Livoris olmak: Aceleden, korkudan öteye beriye koşmak, ayakları birbirine dolaşmak
Luluzma olmak : Islanmak, suya doymak
Lip lip etmek: Gevelemek, lafı ağzında dolaştırmak
Lobolmak: Adamakıllı ıslanmak, yağmurdan sırılsıklam olmak
M
Manaç: İneği yemliğe bağlamak için kullanılan ip
Malez : Mısır unundan yapılan tava yemeği
Manca : Kazan yemekleri veya çorba
Mihina: Devamlı burnu akan sümüklü çocuk
Milos etmek: Değirmenin rutubet, kıran eksikliği vb. sebeplerle iyi öğütememesi, durması
Miyanci: Orta, ara (farsça). Damat adayına gelin, gelin adayına damat bulan kişi, çöpçatan
Mezere: Daha çok uzak yerdeki tarlaların kıyısına yağmur yağdığında içine sığınmak ve toplanan mahsulü veya kesilen otu geçici olarak içinde saklamak için yapılan derme çatma kulubemsi yer.
Moma: Mama. Ekmek
Mucuk: Beceriksiz
Mahlas etme: Halsizlenme
Mamulis etme: İsteksiz ve iştahsızca yemek veya yer gibi yapmak
Melenk: Verimsiz arazi
Maaga: Çocuk dilinde inek. İneğin çıkardığı ses “ma” ile şefkat ve sevgi belirten son ek “ga” nın birleşmesinden oluşmuştur.
Midar: Dokumacılıkta alt ve üst ipleri ayırmak için kullanılan alet
Milliyetçi: Akraba ya da hemşehrilerine düşkün kişi
Mimit: Sivilce, ince uretamin
Mamuç gelmek: Ölçüde eşit, denk gelmek
Mamuris etmek: Ağzını yayarak yemek yemek
Mihla burun: Ezik ve düz burunlu
Mungarabis: İnek bağırtısı
Murmulizma: Mırıltı şeklinde karşılıklı konuşma
Mirmiga: Karınca
Momol: Meyve kurdu
Mamula: Diken gövdesinde boncuk büyüklüğünde salkım halinde asılı bir tür meyve.
Maruşka: Çok yaşlı kadın
Munzur: Dudak
Munzur asmak/etmek: Surat asmak, surat yapmak
Muni: Kadın cinsel organı
Mirmigas etmek: Ayağın veya elin uyuşması, karıncalanması
Misilim: Örnek gösterilecek kadar güzel insan ve nesne. Örnek: O misilim adami birakti da gitti. Misilim eteği mafetti
Matruga: Mıtraka (Ar). Küçük balyoz, demir çekici.
Meseleko: Ahşap evlerin çatısını sağlam tutmak için duvardan duvara uzatılan kalın ağaç kalas
Mandaros etmek: Sarmaşıklı sebze bitkilerinin sarmaşık uçlarının verimsizlikten dolayı kıvrılması ve uzamaması
Mazudal: Hayvanların pek tercih etmediği kenarları tırtıklı bir ot türü
Murç: Taş kırmaya yarayan yayvan büyük çivi
Menkrel: Vahşi suratlı, kötü insan
Mazudal: Eğrelti otu
Miran : Yaylalarda ve mezrada yazın kullanılan ahşap yığma tek katlı ev
Mudara : minnet etmek
Murmuris etmek : Fiskos etmek
Muşi: sığırın ön ayağında çıkıntılı yer
Miroliya: bir tür yemek
Migap: Metre küp
Megadir: Kadir, değer bilmek
Mezene etmek: Şüphelenmek
Makoş: Kilim dokumada mekik
Mahura: Bir tür fındık
Mimil: Ufak tefek
Mustarevleya: Üzüm şırasından yapılan bir tür yemek
Mizmici: Çok titiz kişi
Melenk: Ham, sert arazi
Megereme/meğereme/meğersem: Meğer, sanki
Mikab (Ar): Muk῾ab. Metre küp. Örnek: iki mikab çakıl
Menşur: Meşhur
Mizğıç: Cimri, mızıkçı
Merak vermek: Şaşırmak, merak etmek. Örnek: Çok mi merak verdi bağa habu iş.
Mumkin: Bir işin aşırı ısrar ve uğraşıya rağmen gerçekleşmemesi. Örnek: Bi mumkin gelmedi. Bir mümkin anlamadum ne dedi.
Mucurum: Sakat, beceriksiz, sakar
Meremet etmek: Merhamet etmek
Meeşur: Meşhur
Miroliya: İçyağ, taze soğan ve prasa ile yapılan mısır ekmeği
Miksiya: Sümük
Marazi almak: Delilircesine kızmak, çılgına dönmek. Örnek: Gene aldi’a marazi
Maroslamak: Özellikle bitkiler için sıcaktan büzüşmek, sıcak etkisiyle kendinden geçmek, solmak, cansızlaşmak
Mazğalaş: Cevizin yeşil kabuklu kısmı
Mağnat: Muannid (Ar). Korkak, zayıf karakterli, inatçı, pimpirikli ve evhamlı kişi
Memediga kuşi: Serçeye benzer renkli bir kuş
Muhabbetli olmak: Birisiyle çok samimi olmak, aranın iyi olması
Merak vermek: Merak etmek, aşırı ilgisini çekmek, bir şeyi garip, acayip bulmak. Örnek: Çok merak verdi bağa, bakacuğum neydi
N
Nemnaga: Çocuk dilinde yemek, mama
Nadomermer: Zeki olmayan, kafasız
Nusga: muska
Nedu: Ne oldu?
Nağnaga: Yavaş, üşenik iş yapan
Ne iş oldi bağa: “Mahvoldum, başıma ne iş geldi” manasında endişe ve üzüntü bildiren bir deyim.
Neluk, niyun: Niçin, neden
Nanuris etmek: 1. Üşenmek, üşenik hareket etmek. 2. Ninni etmek
Na: “Al, işte, burada” manasında. Örnek: Kalemi mi araysun?. Na na buyadu.
Neluktur: “Nasıl oldu, ne oldu, niçin öyle oldu” manasında bir soru edatı
Nezetli: Lezzetli
Ne iş oldi bağa: “Başıma ne iş geldi” , “eyvah” manasında. Örnek: Vuh ne iş oldi bağa
Ne halun var: Halin keyfin nasıl?
Ne zorun var: Ne oldu da, ne sebeple manasında. Örnek: Ne zorun variydi da vurdun’a
O
Oflan: Raf
Obi: Öbür. Örnek: Obi taraf. Obi gerisi
Ocakbara: Ocakbaşı, evin ateşlik kısmındaki oturma yeri
Olar: Onlar, giller anlamında bir son ek. Annem-olar. Teyzem-olar.
Oksobis: Yaramaz
Ole: Öyle. Örnek: Habuni bi daha yaparsan doğerum seni. Yapamazsun. Ole mi yaparum. (Öyle yaparım ki)
Orak: Temmuz ayı
Oğure gelmek :İneklerin kızışması ve çiftleşme zamanının gelmesi
Oğortlamak: 1. Dağınık bir yeri veya nesneyi toplamak, düzene koymak
Ogi: O ki, madem ki, ne zamanki manalarında. Örnek: Ogi gelmiycesun niye demedun. Ogi seferberluk çikti, hep askere gittile.
Ondan sıkındi etma: onu sıkıntı yapma, onu kafana takma
Oğ: Oğune, oğunden: Önceden, önden
Oğ vermek: Öne çıkarmak, önem vermek. Örnek: Kaynana gelinini pek oğe vermiycek
Orginmek: Ürkmek, korkmak
Ossaydi: Daha olsaydı manasında. Örnek: Yemeği hep yedi mi?. Ooo daha ossaydi.
Oysam: Oysa, oysa ki
Oleluklen: Öyle, o şekilde
Ovlemeli, kindimeli, yatsimeli: Öğlenleyin, öğle üzeri
Oni arama: “Onu hiç sorma” manasında. Örnek: Yoli mi sorayisun. Oni arama, belediye ole bi yol yapti ki.
Odur komak: Oturtmak
Ordesi: Ertesi gün, pazarordesi
Olmak: Muhatabın dediğinin anlaşıldığını ifade eden tasdik ünlemi. Örnek: Haa, ole oldi. (öyleyse tamam veya şimdi anlaşıldı)
Ora/sı: Bu işaret sıfatı, kendinden önceki kelimeyle birleşerek başındaki “o” harfi düşer ve “i,ı” ye dönüşür. Örnek: Boşkaldira (boş kaldı ora/sı)
Odurkomak: Oturtrmak
Oni de da de: Muhatabın sözünü onay, doğrulama manasında söylenir “haklısın” demektir. Çoğunlukla üzüntü verici ve olmaması istenen bir durum söz konusu olduğunda kullanılır. Örnek: Keşke oraya hiç gitmeseydi – oni de da de
P
Peşko: Saç soba
Pines: Kümes
Puli: 1. Yavru, 2. Bazı sebzelerin küçük hali,3. göz pulisi: göz bebeği
Pehil: Cimri, aç gözlü
Pubidis olmak: Ahlanıp vahlanmak
Pasal: Hayvanları bağlamak için yere çakılan kazık. Kütük yarmak için kullanılan ağaç kama
Peygamber ogizi: Siyah, parlak iri kabuklu bir böcek
Peleveris: Kaba, çirkin
Pasarina: Ağacı kaldırıp yuvarlamak için altına sokulan kaldıraç ağaç
Pisa: Cam sakızı
Paronim: Lakap
Panfi: İneklerin yemlendiği yer
Purdul: Elbise ve kumaş eskisi
Pikro: Acı tat. Pikros (yunanca)
Pasal: Odun yarmayı kolaylaştırmak için yarığın arasına sıkıştırılan veya el hızarı çekilirken sıkışma durumunda araya konulan ucu sivri odun parçası
Payina gitmek: Peşinden gitmek, takip etmek.
Pandol: Pantolon
Peşine bayılmak: Birisini çok sevmek.
Peke: Gündüzleri oturmaya geceleri yatmaya yarayan tahta sedir.
Paklamak: Allah paklasun seni.
Peşine kaçmak: Kızın erkeğe kaçması
Parkmak: Bırakmak
Pistas olmak: Ekmeğin boğaza tıkanması
Per: Koyunların saklandığı ve sağıldığı yer, ağıl
Paruks: Bir aletin düzeltilmesi, tamir edilmesi, küçük bir bakımdan geçirilmesi. Mesela bir kazmanın körelen ağzının bileylenmesi işlemi
R
Rahruga: Kırık dökük, külüstür şey, alet
Rilas etmek: Sıcaktan terlemek, yapış yapış olmak
Rezali-ga: Sümük-lü
Roke: el dokuma tezgahının bir parçası. Mısırın kurutulup tavana asılı hali.
Rakan: Yokuş
Rahna: Örümcek
Rosaga: Dere kurbağası
Rahti: Çit
Rahatluklan tükenmek: Bir dua ve temenni cümlesi. Rahat ve mutlu yaşayıp ölmek
S
Salut: Bir tür ot
Sav sav etmek: Savmak, uzaklaştırmak
Sehil: Dilenci
Saza: Bir tür ot
Subara: Elif cüzü
Sütlaç: Kara haber. Düğünlerde en son yemek olarak geldiğinden bundan sonra başka bir yemek gelmyecek anlamında bu tabir kullanılırdı.
Sinağuş: Deneme, sınama
Sevilur kemuğu olmak: Cana yakın, sevilen bir yanı bulunmak
Sumuç: Baş parmak ile işaret parmağı gergin halde iken aralarındaki uzaklık
Sihleka: Zayıf, cılız
Saysana: Dini ve geleneksel törenlerde dağıtılan hediye kumanya
Sığna: Yara izi
Sığran: Isırgan
Sevinmiş: “Hayırlı, uğurlu olsun” dua ifadelerini tamamlamak için söylenen ve “sevinç, neşe içinde…” manasına gelen kalıp söz. Örnek: Sevinmiş bayramlar/günler göresun. Sevinmiş odurun
Sadde: Sadece
Say: Sahi. Örnek: Sayi dersun çecuk
Sinor taşi: Sınır taşı. Komşu arazileri birbirinden ayırmaya yarayan işaret taşı
Sarmak: Sevmek, hoşlanmak. Bu oyun çok sardi bağa
Sebediga: Küçük sepet
Sus: Nerdeee manasında bir ünlem. Örnek.Adamdan bi ra para istesek veru mi?- Sus!
Sifte: Siftah, başta, önce
Surmiga: Bir tür ot
Suruşmak: Oyalanmak, tembellik yapmak, eğlenmek
Saklamak: İnek, öküz beslemek, bakmak
Sinir tepemden aşiruyi: Aşırı sinir halinde söylenen “Sinir tepemden çıkıyor” manasında bir ifade
Soyutmak: Söndürmek
Seflen: Arapça “sehiv” kelimesinden, bir şeyi yanlışlıkla, istemeyerek yapmak
Sardum oğa çubuği/dayaği: “Verdim ona dayağı” manasında iyice dövmek
Sufat-suz: Suratsız, yüzsüz, arsız
Sımarlamak: Ismarlamak
Seren: İskemlenin bağlantı çubuğu ve mısırların asıldığı uzun çubuk
Sükut durmak: Sessiz olmak, ses çıkarmamak
Sorsan: Güya, sözde, sözüm ona manasında. Örnek: Hiç bi şe yaptuğu yok. Sorsan bu geminun kaptanidu
Soğun: Bari, hiç olmazsa
Savah: Salak
Safi: Sırf, sadece, tamamen. Örnek: Kabun ici safi becuk doliydi
Siğirlari yapmak: İneğin günlük yemleme ve sağım işlemini yapmak.
Ş
Şoldoho: Dağınık, pespaye adam
Şaşaf: Çarşaf
Şarba: Echarpe (Fra), scarf (ing), şarf (rusça). Eşarp. Başörtüsü
Şafliz: Salya şeklinde tükürük
Şalvar: Belin demire geçti bağlantı yeri
Şalega: Çocuk önlüğü
Şaravaz: Üzerinde ezilerek üzüm suyunun çıkarıldığı tahta düzenek
Şina: Kolay çözülecek şekilde bağlanmış düğüm
Şivril asmak: Küsmek
Şuruzma: Islık
Şiftil: Dudağı çıkık ve çirkin olmak
Şaf: Kulakları büyük olmak
Şilir: Dayak veya yaralanmadan ötürü vücutta oluşan iz ve kabarmalar
Şi etmek: Çocuğu işemeye teşvik için veya sümkürmesini kolaylaştırmak için denir
Şuftulis etmek: bir işi gelişigüzel yapmak
Şurdalis etmek: kıçının üzerinde kaymak
Şodis etmek: Fışkırmak, tazyikli akmak. Örnek: Burnindan kan şodis etti.
Şurdariya: Dağ yamacından aşağıya doğru inen dik yarık alan (kesilen ağaç tomrukları buradan kaydırılarak taşınırdı)
Şeytan yesun seni: Bir tür beddua
T
Tağra: Ufak balta
Temreğu: Bir tür egzama
Tepinas olmak: Huzursuz olmak. Olduğu yerde tepinmek
Tezdırmek: Ürkütüp kaçırmak
Trişkel: Üç ayaklı sofra altlığı
Tezlemek: Acele etmek
Tohdaşmak: Birbirine alışmak, sevgi beslemek
Temes: 1. İskelet, kaburgalar. 2. Sepet yapımından kullanılan fındık kabuğundan mamul örgü malzemesi
Toprak çekmek: Toprak üzerinde yatan kişiye toğrağın soğukluğunun sinmesi
Tzamat: Dürülmüş bir kucak ot
Titrom: Nazar ve göze karşı kömür ve su ile yapılan kocakarı ilacı
Tufanis etmek: Pis, iğrenç kokmak
Tebes kubas: Tepe taklak, ters yüz olmak
Tezbiş: Tesbih
Tarnaks etmek: Ani korku karşısında titreme
Tink: Tahıl veya çayı dövüp toz haline getirmeye yarar düzenek, dibek
Tebera: Gözleri şaşı olmak
Tumbi: Tümsek
Tumbulis: Kafa üstü takla atmak, tepe taklak gitmek
Temes: İnsan veya hayvan kaburgası
Teşki: Keşke
Tarlayi yapmak: hasada hazır hale getirmek. Mesela mısırı ve fasulyeyi dikmek.
Tak: “e kadar, e değin” manasında. Örnek: Tak gittum canum çıkti
Tutmak: Bir şeyin hiç dayanmadan bitivermesi. Bi kıyli baklava yaptum, hiç tutmadi.
Tayak: Dayanak. destek. Bir şeyin devrilmemesi için ona destek olrak kullanılan odun, tahta
Tabah: İneğin ayaklarının yara olmasıyla baş gösteren bir tür hastalık
Tenimas etmek: Gidip gelmek
Tohli: Koyunun gelişmemişi
Taheya: Eski, uygunsuz, kırık dökük
Tuksilamak: Köpeği “tuksi tuksi” diyerek bir nesne üzerine saldırtmak
Tak: Dek, -e değin, -e kadar. Örnek: Tak buldum oni, canum çıkti.
Tirnuk: Alıngan
Temam etmek: Ölmek. Bir şeyi, bir işi sonlandırmak, bitirmek.
Teza: Kene
Tomar: Hep beraber, topluca
Tomar bazar: Hep beraber
Toprak yiyen: Daha çok çocuklara kızgınlık anında söylenen beddua anlamına da gelebilecek bir ifade.
Ted: 1. Olumsuz durumlarda “sakın ha dokunma, elleme, konuşma” anlamında çocuğa söylenen tehtid, uyarı sözü. 2. Kendisine atfedilen bir söz veya olayın doğru olmadığına itiraz manasında söylenen ünlem ifadesi. Örnek: Ted, ben ole bi şe demedum
Tanişukluk vermek: birinin selamı referans ilegitmek
Tabeç: Bacakları eğri, çarpık kişi
Tuzlu bağlam: Egzama
Takatuka: Tarlada ekinleri kuş ve yabani hayvanlardan korumak için rüzgarda dönüp ses çıkaran kurulu tahta düzenek
Toli: Çocuk oyunlarında çizilen daire, kazılan çukur
Timla: İlaçlık, az bulunan şeyler için denir
Temon: Dümen
Terden bi su olmak: Abartılı bir deyim olarak aşırı terden suya dönmek manasında
Tavli: Semiz, kilolu, şişman anlamında
Toprak paklasun seni: “Tez geberesin” anlamında bir beddua cümlesi
U
U: Bileşik cümlelerde ilk fiilin sonuna gelen “- ıp, ip, erek, arak” ekine denk gelir. Örnek: Ekmeği kesu yedi. Çecuğu alu gitti.
Ufandi: Kırıntı
Uzun kulaktan duymak: Kaynağının açıklanması istenmeyen bir bilgi için kullanılan söz
Usti dönmek/gitmek: Başı dönmek
Uyma gitmek: Kızın birisiyle kendi isteğiyle anlaşarak kaçması
Utanmak: Allah utandurmasun seni. Mahcup etmesin manasında. Rahmetli Allah utandurmasun eyi adamidi.
Uraniya: Ahşap evlerin tavanında yatay uzanan ana ve temel direk.
Uhtupis etmek: Düzensiz, alelacele ve yarım yamalak iş yapmak
Uyan: Öbür taraf, karşı taraf
Uyma gitmek: Kız ile delikanlının anlaşarak kaçması
V
Virga: Tırmık
Vaktım yok: Dermenım yok
Vindas: Sığırların sinek sokmasından korunmak amacıyla kaçışması
Voros: Yarıya pişmiş, haşlanmış
Vuvus: Ayak bileğinin iki yanındaki kemik çıkıntıları
Vukos olmak: Yemek yemek
Vol: Toprak kütlesi
Vetro (Rusça): Büyük kova
Vu/h : Şaşırma ifadesi ve bir felaket ve üzüntülü haber karşısında verilen tepki nidası.
Varyoz: Balyoz
Var oni günahina: Önem vermemek, umursamamak. Örnek: İş bitmiş bitmemiş var oni gühanina.
Vekşi: vahşi
Var: varum oni niyedume. Niyetime var.
Vuga: Ekmek kırıntısı
Vuzvuş: Herhangi bir şey üzerindeki tırtık. Ağacın veya kalasın tırtıklı ve çıkıntılı olması.
Vrişil: İri dudaklı
Varayuğa: Var yok konuşmak. Boş laf etmek
Varmak var: “Olduğu kesin” manasında. Örnek: Ekmek varmak var ama sağa vermem
Ver ettuma küfürü, dayaği: Birisini adamakıllı dövmek, birisine galiz küfürler söylemek
Vadeye salmak: Ağır şart koşmak, olması imkansız şeyler istemek
Y
Yi: Şimdiki zaman “yor” eki olarak fiil sonuna gelir. Örnek: Yabayi, edeyi (yapıyor, ediyor)
Y düşmesi: “y” ile başlayan bazı kelimelerin başındaki “y” harfi düşer ve kelime bir sonraki harfle başlanarak söylenir. Örnek: İpranmak (yıpranmak) üzmek (yüzmek) üksek (yüksek) ilan (yılan)
Yangıslamak: Birinin sesini taklit etmek
Yangaz: Yan çizen, üçkağıtçı
Yoğran: Yorgan
Yüzbar etme: Yüzleştirme
Yiğın: Bir sırığın etrafına yığılan ot kümesi
Yurek düşmesi: Mide sancısı
Yüzini köpek yalamak: Bir tür beddua. Birisinin yüzünü köpek yalarsa utanmaz olacağına inanılır
Yeni yıl durdi: Yeni bir yıla başlandığında denir.
Yiri: İri
Yiğne: İğne
Yol: yollar üstüne kalmak. Kimsesiz kalmak. Annesi babası eldi, yollar ustine kaldi.
Yaş: o, mehmetlan yaştu. Akran manasında
Yari gecemeli: Gece yarısı
Yukli: Yüklü. Hamile. Kadınlar için kullanılsa da özellikle sığır ve koyunların gebeliği için söylenir
Yürüme gitmek: yürüyerek gitmek
Yirmak: Irmak
Yaprak etmek: Kışın sığırların altına sermek için koruktan yaprak toplamak.
Yaylim: Otlak, mera. Hayvanları yaylaya çıkarmak işi
Ye bak hauni: Hele bak şuna manasında şaşkınlık ve yer yer kızgınlık ifadesi. Örnek: Ye bak hauni nasi yalan konuşiy
Yarayişli: Yararlı
Yekkün: Yekün, bütün. Örnek: Bağırmaktan yekkün dünyayi yıkdi
Yazluk: Balkon
Yanliyak: Yalınayak
Ya ne : “Ne sandın ya” anlamında, muhatabı tasdik ve doğrulama için kullanılır Örnek: – Demek cami o çeçuk kırdi ha. –Ya ne?
Ya dema/ya konuşma: “Deme ya” manasında esef ve üzüntü bildiren ünlem öbeği. Örnek: Eldi mi, ya konuşma
Ya yalan dema: Üzüntü verici bir durum karşısında “Doğru söyle, gerçekten mi?” manasında şakınlık ifadesi
Yuzgar: Rüzgar
Yancalma: Yanlamasına
Yekten yere: Boşuboşuna, bir hiç uğruna, fuzuli yere. Örnek: Yekten yere adam eldürdi
Yekten: Birdenbire, aniden
Yudurmak: Yitirmek, bir şeyi amacına uygun ve faydalı şekilde kullanamamak, zayi etmek. Örnek: Misilim kumaşi yudurdi
Yüzbar: Biriyle, bir nesneyle yüzyüze gelmek
Yazbaşi: İlkbahar
-ydun: Karşı tarafa emir ve ricada bulunurken hikaye geçmiş zaman ekiyle fiilin sonuna gelir. Örnek: Yapsanaydun (yapsana), gitsenaydun, otursanaydun.
Z
Zardava: Ağaç sansarı
Zumilas etmek: Ezmek, buruşturmak
Zubuş etmek: Ezmek, dağıtmak, parçalamak,
Zuğlis olmak: Ezilmek, pestili çıkmak
Zimilaç : Sık dikenlik yer.
Zadiberi: Zaten, eskiden beri
Zerveş: Kasaplık hayvanların deriye yapışmış zar tabakası vb. küçük organ parçaları
Zükam (Ar): Soğuk algınlığı
Zorun neidi: niçun evlenmedun, niçun vurdun çeçuğe zorun neydi?
Zidina gitmek: zıt olmak, tersine gitmek, birisinden bi davranıştan hoşlanmamak.
Zirza: Menteşe, eskilerde kapıları arkadan kilitlemek için kullanılan, ucu kanca şeklinde düzenek
Zot: Bir aletin yenilenmesi. İlgili esnaf kendisine getirilen aletin zot mu yoksa paruks mu olacağına göre ücret takdir ederdi. Mesela bir kazmanın ağzı tamamen bitmiş ve yenilenmesi gerekiyorsa bu “zot” işlemine tabi olurdu.
Zaravadis etmek: Ayağın burkulması
FOLKLORİK GELENEKLER
Oyunlar
Madiga: Ebe olan oyuncu içinde buşunduğu yuvarlak çizili alan içinden 30’cm lik küçük bir sopayı sırası gelen oyuncuya havadan atar. Oyuncu da elindeki 1’m lik bir çubuk ile gelen sopaya havadayken hızlıca vurup mümkün olduğunca uzağa fırlatır. Ebe, sopanın peşinden giderken oyuncularda hep beraber koşup ellerindeki sopalarla ebenin çizili alanını kazmaya çalışırlar. Ebe ise hızlıca geri dönerek elindeki sopayı çizili alanını boş gördüğü oyuncunun yerine bırakır. Bu sefer ebelik karşı oyuncuya geçer.
Dağa çikmali:
Çanak çömlek patladi:
Divol:
Ahtariya:
Topal tavuk:
Kral oyunu:
Kuyu oyunu: Kumsalda 4 kişi ile oynanır. Her oyuncu önüne üçer tane küçük çukur kazar ve herkesin kendine ait küçük taşları olur, sıra kimdeyse taşları sayarak diğerlerinin çukurlarına dağıtır. Bu dağıtım esnasında çukurlarda tek veya çift kalanlar sıra kimdeyse onda kalır.
Yemek türleri
Çumur:
Haşil:
Pazarisa:
Pekmezli haviz:
Mısırlı haviz:
Arpa çorbası:
Korkot çorbası:
Kavut:
Baluze:
Bezergenaşi (turşulu):
Bezergenaşi (peynirli):
Çirihta:
Hapçozim:
Lori:
Sihmanca:
Hapsikoli
Nazar ve göz değmesine karşı ilaçlar
Domuz bağlaması: Bu muska, tarlayı yabani hayvanların saldırısından korumak için yapılır. Domuz bağlama duası ile birlikte tercihen pamuk bir ipliğe yedi düğüm atılır. Sonra bu okunmuş ip varsa tarladaki bir ağaç kovuğunun arasına konur veya bir odun parçasının arasına sıkıştırılarak toprağa gömülür.
Yürek kaçması veya korkuluk kaldırmak:
Göz ilacı: Nazara karşı yapılan bir muskadır. Bir tasa su konur ve kömür atılır. Her kömür atılışında belli sayılarda ayet’el-kürsi, Felak, Ehad ve Nas sureleri okunur. Yeterince kömür olduktan sonra muskayı yapan kişi bu tası alarak hiç konuşmadan suyunu kapı kollarına dökerek kaba akıttırır, akabinde iskemlenin ayakları bu suya batırılır. Sonra su hasta kişinin boynu ve göğsüne serpilir. Hasta geri kalan suyu yedi sabah aç karnına içer. Artan kısmını ise üç farklı yol ortasına döker. Böylece insanlar onun hasta olduğunu anlayıp şifa dilerler.
Demro – çim ilacı: Bu ilaç daha çok su toplayıp sonra kuruyarak yerinde iz bırakan yaralar için kullanılır. Eğer bu kalan yara izi genişse dişi yara demektir ve bunun çevrelemesini erkek yapar, iz az ise erkek demektir, bunu da bayan yapar. Kimi ateşte ısıtılmış odunla, kimi iğne ile her keresinde “Em ebremû emren fe innâ mumbrimûn” (Yoksa işin gerçeği hakkında kararı onlar mı verecekler? Hayır asıl karar verici biziz. Zuhruf/79. ayet) ayetini okuyarak yedi defa yaranın etrafını döner.
Tevadür ilacı: Ana siftesi (bir annenin ilk çocuğu) adıyla bir bayan veya erkek seçilir. Bu kişi bu muska işlemi süresince hiç konuşmaz. Ona yanındaki kişi tercüman olur. Önce ev içinden veya komşulardan 41 kaşık temin edilir. Bunlar yedişer bağ yapılıp bir süzgece konur. Sonra kıremul, sacayağı ve belin demir ağız kısmı bir ateşe atılır. Bu arada ana siftesi, topraktan çıkan ayrı ayrı altı su kaynağının herbirinden güğümüne yedi kaşık su alır. Sonra değirmene gidip taşını tersine çevirir ve burada bulduğu yedinci su kaynağı ile güğümü doldurur. Akabinde hastanın kesilen tırnakları, evin tozları, biraz mısır unu ve zeytinyağı beraber ateşin küllerine serpilir. Hasta sonra bu ateşin közleri üzerine getirilir. Kaynaklardan toplanan su bu közlerin üzerinde kaşık dolu süzgeçten geçirilerek hastanın başı üzere dökülür. Ve közdeki kremul ve demirlerin havıyla dökülen soğuk su buhar olarak hastanın yüzünü kaplar ve hasta iyileşir.
Karakoncolos nedir
Karakoncolos (çoğul: karakoncilo) gündüzlerin en kısa olduğu, güneşin ekvatordan en uzak olduğu dönem olan 25 Aralık ile 6 Ocak tarihleri arasında yaşadığı yeraltı dünyasından çıkarak insanlara zarar vermeye çalışan iblislerin adıdır.
Karakoncolosların görünümü
Eski Yunan’da kallikantzarosların görünümü farklı şekillerde anlatılmaktadır. Kallikantzaroslar diğer kültürlerdeki olduğu gibi yer altı dünyası yaratıklarının çirkin ve korkunç tüm özelliklerini taşımaktadırlar. Eski Yunan’da genellikle vücudu kıllarla kaplı, at bacaklı, yaban domuzu dişli, bazı hayvan uzuvlarına sahip bir yaratık olarak tasvir edilirlerdi. Zamanla ayı veya dev bir maymuna benzetilen kıllı, pis kokulu bir yaratığa hatta bir hilebaza dönüştürülmüştür.
Osmanlı dönemi Anadolu
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde karakoncolos formunda bahsi geçmektedir:
“Rum kefereleri ekseriya Esvet Nikola ve Sarı Saltık ve Meryem Ana ve Kasım ve Ayanta ve Hızır İlyas ve Şemun ve Bertuk ve Kara Koncoloz nam-ı bednamları günlerinde perhiz üzere oldukları zaman bu balık pazarı aşbazları yağsız taamlardan bakla ve nohud ve mercimek ve galeta ve ipsemata ve ipsomisko yani ekmek tiridi ve alkuryasa yani hıyar boranisi ve kormidiya yani soğan dolması bir gune yağsız üzüm ta’amlaru pişirüb…”
Karakoncoloz açıkta bulunan yiyecek kaplarına tükürüp hastalıklara sebep olmakta, evin dışından insanlara seslenerek dışarı çağırıp, uykusunda dışarı çıkan insanları alıp götürmektedir.
Karakoncolos seyirlik oyunları:
Trabzon’da Kalandar gecesi (Ocak ortası), Anadolu’da Ocak veya Mart ortasında köy gençlerinden birisi ayı postu giyip, üzerine çanlar taktıktan sonra ev ev gezdirilir. Ev sahibi oyunculara paranın yanı sıra yöreden yöreye değişen temel besin maddeleriyle un, yumurta, peynir, yağ, pekmez ve üzüm vs. vererek ödüllendirir.
Papra pubrik geleneği:
Yaylaya duman inip uzun süre kalkmadığı, yağmurun ardının kesilmediği havalarda güneşin açması için çocukların elbise giydirip, ıslatıp, gelin adını verdikleri bir çalı süpürgesini ev ev dolaştırarak tekerlemeler eşliğinde muhlamalık malzeme toplama adetine denilmekteydi.
Tekerleme: Barba bubrik ne ister/Allah’tan güneş ister/kaşuk kaşuk yağ ister/veren cennet kuşi/vermeyen cehennem kuduği
Litroba şenliği:
Yunanca olup Lutir (yıkanmak, yıkamak) ve poli (şehir) kelimelerinden oluşur ve “şehir yıkanması” anlamına gelir. Günü ise eski hesapla 7 Mayıs, Miladi takvimle ise 20 Mayıs’a denk gelir.
Yöremiz dışındaki yerlerde denizde bir dizi etkinlikle kutlanan bu şenlik, bizde daha çok çocuklarca dağa veya dereye inilerek kutlanırdı.
Eski hesaba göre aylar:
April (ing): Nisan
Mayis: Mayıs
Kirezayi: Haziran
Çuruğayi: Çürük ayı. Temmuz. Bu ayda havanın insanın etlerini çürütecek şekilde aşırı nemli ve yağmurlu olması dolayısıyla bu şekilde adlandırılmıştır.
Ağustos: Ağustos
İstavrit: Eylül
Ohtomrayi (İng): October. Ekim
İzumayi: Üzüm ayı. Kasım
hustiyanar: Aralık
Yeniyıl: Ocak
Kuçukayi: Şubat
Mart: Mart
Köyümüzdeki mahalle, tarla, çaylık ve arazi isimleri:
Kuşando
Abendoma (Yun): Apan to omal. Üstteki/yukariki düzlük.
Muhli
Karona
Nişago
İstelehali
Kobolomoğun göli
Melenkler
Uvaniya
Meso
Turbiyalar
Şurdaliya
Kanli kaban
Keremidana
Kuspuda
Kozinalar
Korgozorlar
Lusra
Kucumri
Oksodi
Ocakbara
Boşinak
Bilazer
Çahçuguğun yirmağı
Laczorim
Seyiller
Dam yüzme yeri
Mosolof
Çiradiga
Miranlar
Koçumbel
Humsinun çayi
Fefekobol
Ragan
Kırmalar
Lubalar – lubanun suyi
Mandalinanun taşi
Hamizando
Ços
İsrofiller
Fidödiya kabani
Ardin
Mayıla
Mosolof
Kusba: Elips şeklinde toprak tümsek
Lisar taşi: Bu taşta Hz. Ali’nin bastonunun ve atının ayak izinin olduğuna inanılır. Ve mütemadiyen ziyaret edilir.
Sülenler (Yun): Havalandırma borusu, su borusu veya hendeği. Kelimedeki sonek, Türkçe de kullanılan ‘Ler’ sonekidir.
Aydoniya: Ay-döneyi. Akşam ayın ilk döndüğü ve göründüğü yer olmasından mülhem bu adı almıştır.
Kambo:Düzlük
İsirluk (Yun) : Düzlük. Kelimedeki “luk” soneki, Türkçede “lık” sonekinin Karadeniz şivesinde deforme olmuş şeklidir.
Kukulisler: Birikimler, yığınlar. Yığının şekli olan, ince ve sivri zirveden aşağıya doğru koni şeklinde açılması durumu, bu kelimenin bazı başlık veya yün fesler için de kullanılmasına neden olmuştur.
Lakoz (Yun): Bu toponim Yunanistan’da lakos şekliyle Kefalonia, İyonya adaları, Lakonia, Peloponisos, Mesinia vb. bölgelerde bolca kullanılmaktadır.
Filamura (Yun): Ihlamur ağacı. Flamuria. Kelime hem fleri, hem de flamuri, flampuri şekliyle de eski Rumca’da kullanılmaktadır. Fleri sadece ıhlamurun ağacı, flamuri ise ıhlamurun kullanılan yaprak ve tomurcukları için kullanılır.
Köyümüze ait olup olmadığını dolayısıyla manası ve yazılış şeklini bilmediğim kelimeler:
Alişka: Fodiya:
Ber: koyun ağılı Palavaris:
Dardağan: Donimas:
Dalduz: Eçini:
Fodiya: Filester:
Folamil: Fiseder:
Firfilizma: Fumis:
Farfaradis: Ğoğ:
Çatbiçat gelmek : Ğavladaris :
Gudihra : Ğeyfini almak :
Ğinzil : Fomon:
Pistas: Peh:
Plahtara: Playra:
Planya: Tiflenga:
Ahonar Afacan elumi
Abonanis: Mamaç:
Matafit: Nazara:
Livoris olmak: Ladaga:
Kuluxtera: Alemira:
Zahra: Karaks:
Kavela: Kangur:
Zurzila: Zivriş:
Det: Dola:
Kavor: Kadosi:
Kamedara: Kalenças:
Honobir: Honis:
heregeme: Hamus:
Mazudal: Abeslemek:
Fumis etmek: Miroliya:
Balduze: Baroni:
İstilar Kolan:
Kontume: Kuskus:
Kordil: Kongolof
Rosi: Çahçonanis:
Ağniyo: Dombaz
Xurxut etmek: Xaygal
Kolerega: Dağar:
Kunguş olmak: Kalevra:
Kutri: Petsil:
Pezixra: Selvaş:
Sonduaş: Şişenis:
İlasdera: İsxoloç:
Kirgilas etmek: Kırlamak:
Dingoz: Uxdubis:
Manila: Ladaris etmek:
Meysen:
Hernuk:
Kimilerinin kesin olarak köyümüze ait olduğunu bildiğim ancak anlamından emin olmadığım, kimilerininse köyümüze ait olup anlamından emin olmadığım kelimeler
Saraba sarmak:
Ğebun insan:
Mengrel:
Mudaleps: çocuğun emeklemesi
Korop armudi: uzun cinsli bir armut
Alis etmek: Yemeğe tuz koymak.
Çahbaç: lüzümlu lüzumsuz şeylerin bütünü
Zumzuklamak: dürtmek
Fodulluk etmek: isarf eden
Hafta ustiya: 1-7 Ağustos arası tarlaya inmek uğursuzluktur
Yedek: Murç benzeri delici alet
Lubega: Sobanın ateşini harlandırmak için içine üfürülen uzun ince demir sopa.
Harhuş olmak:
Hotzer: köpeğin yal kabı
Harxuş olmak: haşat olmak
Hernuk: kurak havada tarlaya iki ye ayrılır. Yaprak hernuğu: hafif çise veya sabah çiğinden sonra yaprağa difilir
Haygal: fasulyenin iliğinin toplanmış hali
Halavaşon: düzensiz, yersiz davranmak, dikkatsiz
Hibel: kabağın çekirdekli bölümü
Harçıklas: fazla hasarlanmak,
tatli ansırsun:
Domuzluk: Değirmen altı
Dört-iki omuz çatı: damlaları dört veya iki tarafa akan çatı türü
Dişari şeri: dıştan gelen kötülük
Çula atmak: yevmiye yapmak
Çifila: ince odun parçası
Çaburas: tırmalamak
Gagalitsa: enayi, tembel
İsteli: Kazma sapı
İstima: sepetin örgüsünün ana iskeletini oluşturan dikey çubuklar
İliz: bir şeyleri bağlamaya yarayan ince fındık çubuğu
İşkilo: yaşlı
İstemli: güğümün büyüğü
İro: çok su içen için söylenir
İstaç: taze soğanın prasanın kamışı
İskarbis: eleği rüzgarda mısırın tozlarını ayıklamak
İzğoyil: bir sıkı sıkı bağlamak. Xarzları izğoyil yapmak
İşlerini yapmak: ara bulmak. Evlilik için miyancılık yapmak.Girelum araya yapalum işlerini
Kanara: et çengeli
Kavran: dizme tekniği ile tahtalardan yapılmış peynir yağ ve tuz kabı. Dip kısmı geniş, ağız kısmı dardır
Köstere: ahşap oyma aleti
Kursi: Püskül
Keğan etmek: Mısır ayıklamak
Kocza: Sepet ayağı
Pifoli: Folluğa tavukları aldatmak için konulan yumurta
Rogoster: mekik
Roke: mısır koçanı
Rosap: armut cinsi
Rogobol: örgü cihazı
Rogofol: arazi adı
Raspa: bir yeri düzleme aletinin adı
Şildak: oynak, hareketli
Şiliz: vurduğun yerin su toplaması
Şuruks: ıslık
Keyvan:iyi yemek pişiren kadın
Reza: bi şeyin yosun bağlaması sararması
Reni: uzun boylu reniden aşağı adamsın
Surmiga: yabani patates
Sübek: çocukların işdikleri kapın etrafına komar ya
Sakonar: değirmende mısırın ilk döküldüğü üçgen ahşap düzenek
Suser: kapının kilit düzeneği
Savraliga: kirli, pisli
Sinavuş: bir şeyi denemek, sınavak bir toprağa diktiğin meyvanın tutup tutmadığını denemek
Sexluk: havada ağır nem olması
Panosam: her şeyin üzerine koyulan fazlalık
Panefort: sırtına aldığın yükün ezilmemsi için paçavra
Pali: iskemlenin ayaklarını birbirine bağlayan çubukların adı
Bureng: Boru
Bolmak: doğu türkçesinde (Uygurca) olmak anlamında kullanılan kelime.
Parsoban: beşikte çocuğu bağlamak
Bağırdak: aşağıdan ellerini bağlamak
Boron: beşiğin tutma yeri
Basarina: Ağacı yontmak için kıskaca almak
Lixter: ucu eğik fındık toplama aracı
Anakuyisi: Bıngıldak
Kabiçal: değirmenin suyunu kesen tahta tıkaç
Kalofka: on tane kibritin sarıldığı paketi
Düğunci: dünür tarafı
İkileme, birleme: mısırın dibini birinci ve ikinci kez kazma
İlistir: Süzgeç
Kotla: ense
Ağrem: tarıma yeni açılmış tarla
Yavanluk: İneklerin doğum öncesi sütten kesildiği dönem
Kocuyo: boğmaca
Kundo: uyuşuk kişi, hareketsiz
Kondofoz: beceriksiz
Kobales: bir tür kabak
Kopuç: sakat, çolak
Külür: bir tür baklagillerden
Kubat: gözü açık olmayan, saf
Katma: iplik
Kanas: leke
Kadix: bir tür yemek
Kamarekofte: testerenin büyük dişlidi
Kavroxto: yemek çeşidi
Tola: Kirli çamaşırları delikli bir kap içinde üstüne gül suyu dökmek suretiyle bembeyaz yapmak
Kabukçi: Başkasının evinde yemek yemekten hoşlanan kişi
Kav: dere içinde veya ıslak yerde kalan gürgen ağacının yıllar sonra aldığı kesik kesik hal, bir tür çürüme (kav parçaları kurutularak sigara gibi içilirdi)
Kırklamak: dinen pis sayılan bir hayvanın, ıslak veya sulu şeyle dolu bir kaba düşmesi üzerine o kabı taş ve çamurla birçok defa yıkamak
Laluga: aklı kıt, saf kişi
Likmen: Tenekeden veya sacdan yapılan, dört köşe, içerisinde balık yağı bulunan ve fitil olarak da pamuk yahut bez parçası kullanılan küçük lamba
Meson duvari: evin, bacanın da yer aldığı ön duvarı
Mezene: ar. Mezanneden. beklenti,umut, olmayacak bir şeye dair umut besleme
Milon: değirmende öğütülecek mısırın yavaş yavaş değirmenin ağzına akması için döküldüğü depo kısmı
Miyabir: bir tür misket oynamak için şimşir ve nadiren kumar ağacından yapılan ve üç misket büyüklüğünde yuvarlak oyun aleti
Moziga: Gebe olmayan ve sağılmaya devam eden inek
Nemazbaşi: Fil suresinden Nas suresine kadar olan ve namaz sureleri olarak adlandırılan sureler.
Ofuruk: üfürük. Livor ağacından veya demirden 1 m. uzunluğunda ateşe üflemeye yarayan içi delik alet
Palavaris (etmek): iple yük taşıyan kişi yükünü sıktıktan sonra elindeki ip uçlarını omzundan geçen ipe omuz altında birkaç defa dolamak. Sepet ipliğini kısaltmak
Payero: değirmenin iki taşını birbirine bağlayan ve dönmelerini sağlayan dikdörtgene yakın, ortaya doğru az daralan demir aksam
Bertoğola: yeni doğuran ineğin ilk birkaç günki sütünden mayasız imal edilen sarımtrak yumuşak ve gözenekli peynir. Ağız. İneğin doğurduktan sonra sağılan ilk sütü
Pubuga: çıtkırıldım, nanemolla, beceriksiz kişi
Purbutli: yüzeyi kabarcıklı, tırtıklı olan nesne
Sifon: değirmenin oluğundan gelen suyun değirmen taşını döndüren çarklara basınçla gitmesini sağlayan dar kısım
Sirim: kışın yemeklerde kullanmak üzere kabağı halkalar halinde keserek kurutmak
Sulama: yontularak köşeli hale getirilen kerestede eğrilik veya çukurluk dolayısıyla kalan yuvarlak kısımlar
Soyka: soyularak çıkarılmaya elverişli ağaç ve sert bitkilerin kabuğu
Şela: ağız suyu, çocuğun salyası
Şelasini kesmek: çocuğun akan salyasını durdurmak için yapılan ilaç; çocuk akarsuyun altına getirilir, tükürmesi istenir, tükürükle birlikte akarsuyu ilaç yapmasını bilen bir kadın makasla keser, bu sırada ilacı yapan kadına orada bulunanlar birkaç defa “kimun şelasini kesiysun?” diye sorar, o da çocuğun adını zikrederek “Huseynun şelasini kesiyrum” diye cevaplar
Tabah: öksürükle dışa vuran hayvan hastalığı
Yanceş: yan yan yürüyen, mecazen işe yaramayan kişi
Yürek düşmesi: Midesi düşük olmak. Bu hastalığın teşhisi için memelerle göbekbağı arası iple ölçülür, eşitsizlik varsa hastalık var demektir. Ve kupa (bardak) vurularka tedavi edilir
Devri yapmak: ölen kişinin namaz borçlarını düşürmek için definden sonra yapılan ve sonunda katılanlara fitre verilen dini merasim
Dili almak: kekelemek
Duğa: dua. Hafızlık sonrası icazet merasimi
Doğurum: ineğin bir doğum dönemi.
Dondarci: düğün, cenaze gibi kalabalık veya birlikte yapılan hayır işlerinde işleri çekip çeviren, yöneticilik yapan kişi
Elişturmek: elleşmek. sözle, el hareketleriyle birini kızdırmak. Örnek: arulari eliştuma vurule seni
Fişek oyuni: boş mermilerle oynanan ve kazananın boş mermi aldığı bir çocuk oyunu
Femela taşi: ateşin yandığı ocağın hemen arkasına konan ve çoklukla ocakla kül konan kısmı birbirinden ayıran 20 cm yüksekliğinde güğüm ve kazanın üzerine konduğu dikdörtgen sert taş
Fumis etmek: Sağmal hayvanın korku ve ürküntü sebebiyle süt vermemesi. İneğin sütünün kesilmesi
Fomon: Mısır veya otun kalın ve yüksek bir sırık etrafında dikine ve üst üste yığılmasından meydana gelen konik yığıntı
Fena şey: halsizlik ve ağızda sert sivilce çıkması gibi belirtileri olan hayvan hastalığı
Bi el ustine olmak: aile tek evde yaşamak, dağılmamaış olmak
İstrangalos: üşüyen sığırların belinin kamburlaşarak kendini belli eden hastalık
Kabis: değirmelerde mısır öğütme ücret karşılığı olarak değirmenciye verilecek mısırı ölçmeye mahsus yaklaşık bir kilo ölçeğinde tahta kap olup aynı zamanda bu ücretin de adıdır. Bir çuval mısıra karşılık bir kabis mısır verilir.
Kamaros etmek: düğünde gelinin baba ocağından ayrılması dolayısıyla ağlaması hali.
Apoçohalis olmak: Eli ayağı birbirine dolaşmak, ayağı bir yere takılarak düşmek
Cemcük: üst üste gelen ve biri dönen biri sabit iki değirmen taşını birbirine bağlayan demir aksam.
kot şişurmek: keyfine bakmak, gamsız olmak
Kodine değermen taşi olmak: üşengeç olmak, oturduğu yerden kalkamamak
Köd çebi: pantalonun arka çebi
Cumalık: Gerdek gecesinden sonraki gün.
Dandanica kuşi: sulak alan ve tarlalarda yaşamayı seven yaklaşık 18 cm boyunda uzun siyah kuyruklu, beyaz göğüzlü, kanatları, sırtı ve başının üst kısmı siyah bir kuştur. Yerdeyken kuyruğunu sürekli sağa sola salladığından Türkçede “ak kuyruksallayan” adı verilmiştir.
Dimar: fındığın içinde iki tane iç olması
Dola: sabunun henüz köylere girmediği dönemlerde kendirden yapılan içine kül koyularak banyo yapılan ve çamaşır yıkamak için kullanılan beyaz renkli bez torba
Dombalis, dokuz taş: farklı ebatlarda dokuz taşın üst üste konmasıyla iki grup halinde oynanan bir oyun. Bir grup taşları korurken diğer grup elemanları sıra ile bezden sarılarak yapılmış yumruk büyüklüğünde bir topu atarak taşları devirmeye çalışır. Diziden taş yıkmayı başardıklarında kaçmaya başlarla ebe olan grubun elemanları topu aralarında birbirlerine atarak kaçanları vurmaya çalışırlar. Vurulan kişi oyundan çıkar. Kaçan grup elemanlarından hepsi vurulmadan taşları tekrar yığmayı başarırlarsa çula yapmış olurlar ve orun yeniden başlar.
Dondarci: düğün yemeğini yöneten kişi
Kolot: İnek ya da koyun sütünün yağı alınarak pide biçiminde üretilen bir peynirdir. mıhlama ve kahvaltılarda kullanılır.
Diripnis olmak: dişinden tırnağından artırarak birikim yapmak
Dironis etmek: bebeklerin keyifle çıkardığı sesler
Dişarlanmak: evden dışarı çıkmak ama çoğunlukla eskiden tuvalet evden ayrı olarak dışarıda olduğundan daha nahif bir ifadeyle tuvalete gitmeyi tanımlar.
Çirakman: üzerine mum, çıra ve fener konulan gerektiğinde duvara asılabilen tahta
Çonuşi: Ormanlık arazide bulunan kuru çalı ve dal parçaları. Ölünün üzerine toprak gelmesin diye mezarın üstüne konan tahtalar.
Çordikal: genellikle livor ağacından yapılan çocukların buruşturulmuş kağıt parçalarını nefes gücüyle fırlattıkları içi oyularak boşaltılmış kamış çubuk
Çuxar: cam bardak ve şişelerde uzun süre ışığa maruz kalmanın etkisiyle zamanla oluşan yeşin renkli yosun
Çurukluk: Eski takvime göre Çuruğayinun ilk üç günü ve Cuma günleri başlanılacak işlerden hayır gelmeyeceğine inanılmakta ve bu günler çurukluk olarak adlandırılmaktaydı
Dağar: küçük çocukların tuvalaet ihtiyacını gidermesi için lazımlık olarak kullanılan ağzı yayvan dibe doğru hafifçe daralan toprak kap
Filister: odun kesmek için kullanılan satır
Firiç: sobada pişirilen meyve
Fisir: mısır ayıklama imecesine katılanların oynadıkları bir oyun adı. Halka şeklinde oturan oyunculardan bir tanesi ebe olur ve elinde bir mendille arkalarında dolanmaya başlar. Bu arada oturanlara fark ettirmeden elindeki mendili birinin arkasına bırakır, oyuncu fark etmezse ebe bir tur atıp mendille veya mendilin bağlı olduğu mısır koçanıyla oyuncuyu dövmeye başlar. Eğer oyuncu ebenin mendili koyduğunu fark ederse mendili alıp ebeyi yerine oturana kadar kovalar
Yedi:
Çalişmak: doğum yapacak kadın veya hayvan doğumdan önce sancılanmak
Çarambulas etmek: yanan nesnenin ışığı çok az olmak, fener, lamba en alt ayarda titrek yanmak. Güneş çok az çalmak
Çecuk kesilmek: çeşitli sebeplerle anne karnındaki çocuk düşmek, ölmek
Çekilmek: çocuk dizleri ve lleri üzerinde hareket etmeye başlamak, emeklemek
Çıkmiş: boşanmış kadın (dul kelimesi sadece kocası ölmüş kadın için kullanılır)
Külluk: küllerin biriktirilmesi için eski ocaklarda ateşliğin yanında duvarın içinde bırakılan boşluk
Çapak vurmamak: gece boyunca uykusuzluktan gözünü kırpmamak
Çençene: pencereyi içerden kilitlemeye yarayan mandal
Mudara etmek :Telef etmek anlamında da kullanılır bizde..
Mudara etme: Yani medet umma diye de kullanılır
Bel(ini) okumak: bel kesilmesini tedavi etmek için bilen birinin hastanın şehadet parmağıyla küçük parmağını sol eliyle tutup sağ elinin baş parmağıyla bilek üst kısmını okuyarak-tükürerek ezmesi.
Alahta kolofi: gençlerin kiminle evleneceğini rüyada görmeleri için yatmadan önce dua okuyarak yedikleri ve özel kurallara bağlı kalınarak hazırlanan tuzlu küçük ekmek
Alabo: Düğünde rekabet sonunda erkek evine ilk gelen arabaya verilen tatlı. Ve gelinden bir nişan vermesi gerekir
Poş: iki değnek arasına ağ gerilerek elde edilen ve dere balığı avında kullanılan balık ağı ve avlanma yöntemi
Salma: ev yapımında kullanılan biçilmiş kalas, kiriş adı
Apsomat: Közün üzerindeki beyaz, sıcak kül
Armut isimler: ayu armudi, çaşi armudi, kirez armudi, dalkıran, fasulap, fernap, fiçuko, isterap, kalandap, kalunsap, karakutap, koçinap, seterap, soğanap, seçerap, dükan armudi, yağ armudi,
Pifano: Bereketli
Hamel: toprağı sürmek, kazmak, ev veya ahır ocağı açmak amacıyla üstüne birisinin binmesi sayesinde gömülüp iplerle çekilerek kazma işini gerçekleştiren ahşap alet. Hamel tahtası, kumanda direği ve Hamel sapı olmak üzere üç parçadan oluşur.
Podosi: Serenderin direğine konan ağaç tekerlek
Karabiya: çatıya konulan ağaç
Hapenç: Ev içinde alt ve üst katlara çıkıp inmek için yapılan sabit ahşap merdiven
Hotzer/hocor: hurdaya çıkmış ev eşyası, özellikle eski kap kacak, metal eşya
Bağluk: ot ve yaprakları küme halinde kolay taşımak için kullanılan ince dal veya ip parçası
Bangal: sığırların karın bölgesinde bulunan beyaz leke
Paraskal: Geleneksel Karadeniz evlerinin dış cepheleri paraskal ve reyka adı verilen ağaçlar ile şekillendirilir ve sağlamlaştırılır. Daha sonra bunların arasında kalan gözler hıbar adı verilen küçük taş ve çamur karışımı ile doldurulur. Dış cephenin bu şekilde kaplanması evin içinin kışın sıcak yazın serin olmasını sağlar
Beşik kamarası: beşiğin baş ve ayak kısmındaki kemer biçimli tahtaların adı
Abohomis etmek: [Y,-apo ön eki –den uzağa anlamında] Lazut yapraklarını (humi) sıyırıp çıkarmak
Kotila: Ense
Fufuga: Çıtkırıldım, sıkıntıya gelemeyen, hep memnuniyetsiz kişi
Gofrak: içi çürümüş ağaç
Abansadan: aniden
Anaba: bir tür bakla
Surtika: bir tür kuş
Zarabadis : Ayağın burkulması
Lübega : Tahta su tabancası
Salut: Bir ot türü
Korza kalmiş: Evde kalmış, kocaya gidememiş yaşı geçkin kız.
Şalega: Üstü başı kir pas içinde çocuk
Modeyeli: Değirmende mısırın oluğa verildiği oynak başlı ahşap kısım
Mumuda: Beceriksiz
Maşat taşı: Bıçak bilemeye mahsus taş veya demir parçası
Şoromil: Mısır öğütmeye yarayan el değirmeni
Ğinzil : Damak
Kaganis etmek: Yersiz ve zamansız gülmek, kıkırdamak.
Peçibaş : Kabakbaş, saçı dökülmüş
Pepeçura : Üzümden yapılan muhalebi kıvamında tatlı
Petima : Toprak basamak
Patuli patuli yağmak: Tane tane kar yağışı
Por: Büyük Sinek
Şinakiça: Yaprakları ovulduğunda köpüren bir tür otsu bitki
Şerat: Minci`nin Artakalan Suyu
Tomoni : Ot yığını
Troni : Sallanan koltuk
Turmuli : Ekmek kırıntısı
Nasaka : Yeni yumurtlamaya başlayan tavuk
Nemise : Güzel
Orsidi : bir tür ağaç
Ğatya Çöp, çöplük
Muhli: Değirmen taşının içindeki mil
Mustavaca kuşi: İnsandan kaçmayan serçeye benzer kuş
Midar tel : Pamuk ipliği
Roge : Kendir teli işlenen alet
Pepeka goz: Mavi gözlü
Rimis etmek: Tereyağının ekşimesi, bozulması
Balkanlık arazi: Sarp, engebeli arazi
Melemşe çiçeği
Amofte:Yabani çilek
Kodespena: Becerikli,hamarat kadın
Vodanis etmek: Otun temiz olup ineğin rahat yemesi için ifteri ve otun ayrılması işlemi.
Taktaka: Su ile çalışan bir çocuk oyuncağı
Teşik: Yün eğirmeye yarayan bir tur çubuk
Troni: Sallanan koltuk
Vurzula vurmak: Felç gelmek (beddua edilirken söylenir) Vurzula vursun suratuna..!
Kalçin : Dize kadar çıkan kalın yünlü çorap
Kalemidi : Iplik eğirmeye yarayan bir tür alet
Kontra : Topuksuz bayan ayakkabısı
Korop : Dam, baraka
Kotori : Silindir biçimli kalın kaka
Kukulaçi : Bir armut türü
Kutuz baş : Kel baş
Landara : Avare
Labara : Ciddi olmayan, döneklik edebilen
Longoz : Kaba herif
Zunis: Tavuğun tüylerini yakmak, tutuşturmak
Apos Ağzı bozulmuş aletlerin düzeltilmesi
Apsimati Cansız, beyaz kıvılcım
Çarzel : Köylerdeki serander denilen ev kısmının dallardan örtülmüş kısmı
Vinzo: At sineği
Maniman : Çabuk, çabuk
Maran, Maranta, Maranda : Sarı rekte yayla çiçeği, güzel koktuğu için çocukları bununla yıkarlar
Mayeps etmek: Tadına baktırıp iştahını açmak
Sanga: Büyük dilli kapı kilidi
Gusgustera: Yazları yaylada yağan yağmuru durdurmak için edilen güneş duası geleneği
Guliya : Bir tür karalahana yemeği
Gofrak: İçi çürümüş yaşlı ağaçlara denir
Gargalak: Dere kenarındaki dal, ağaç parçaları
Haral : Büyük kıl çuval
İmro: Kütük çekmekte kullanılan halkalı çivi
Gambo: Lahanaya dadanan böcek [Y, hampia; R, hampia, tırtıl] Meson Bağı: Ahşap evlerin en kalın yük taşıyıcı ağacı
Edikum: Hayvanların Üzerine Yatması İçin Toplanan Yaprakların Depolandığı Yer
Donevira: büyük kazan türü şeyleri ateşin üstüne götüren o su veya içinde ne varsa ağır olduğundan tekrar donevira denilen ağaçtan yapma vinçle kazan ateşten geri alınır
Hase: patiska
Ehem: küs olan kimse
Gıbal: tip, üst baş
Petra: Arazide kolay sökülmyen taş
Sifon: değirmen oluğundan gelen dere suyunun, değirmen taşını döndüren çarkları harekete geçirebilecek miktarda basınç oluşturabilmesi için monte edilen oluk
Marugas: Hayvanın geviş getirmesi
Luzma: iliklerine kadar ıslanmak
Afur: Yeni, kullanılmamış eşya
Çinivit : Zeki, hareketli çocuk
Kehan etmek : Mısır ayıklamak
Çağumi : Salkım
Hutubis etmek : Yolarak koparmak.
Çakçaka : Modyeliden dökülen mıısır tanelerini deremen taşına ileten ahşap oluk
Daraba: ahır hayvanlarını ayıran tahta engel
Pelevertsiz: uygun olmayan
Plazuga: İnce ve düz nesne
Argış etmek: Özellikle köy ile yayla arasında tek seferde götürülemeyecek miktardaki yükü yol üzerinde tespit edilen ara duraklara naklederek birkaç parça halinde taşımak.
Oksogo: Görgüsüz, huysuz, yabani tabiatlı insan
Palavaris etmek: sırt sepetinin omuzlardan kollara geçirilen ipini, taşıyan kişinin boyuna göre ayarlama amacıyla kısaltma işi.
Termaş: sahibinin ölümünden sonra uğursuzluk getireceğine inanılarak ortada kalmış hayvan, eşya veya mal.
Varos etmek: yankılanmak
Vuvuz: ayak bileğinin iki yanındaki kemik çıkıntıları
Zingoyir: bebekleri yürümeye alıştırmak için kullanılan yürüteç benzeri düzenek. Odanın içinde tavana, ortası delinmiş bir takoz çakılır, bu takozun tam altına gelecek şekilde yere ortası delik bir takoz daha çakılır.
Kargalak: 1. herhangi bir şeyin (genellikle sıvının) içindeki büyük kitleler, katı parçalar. 2. şişmiş bademcikler. 3. Sellerle beraber taşan ırmak ve dere sularının taşıdığı tomruklar, ağaç dalları
Karuk: kesilmiş ağacın toprakta kalan kısmı
Kirgillenmek: yılanın gövdesi etrafına halka şeklinde kıvrılması
Kirza: lahana ezmeye yarayan kürek biçiminde ahşap alet
Kobal: çamaşır dövmek amacıyla kullanılan uç kısmı geniş ve yassı ahşap alet
Kobaleç: kara kabak. Süt ve şekerle karıştırılarak malez adında tatlısı yapılır.
Kastanica kabağı gibi feli yapmaya uygun değildir.
Kondak, kondari: sepet yapımında kullanılan fındık çubuğu olup, kondak adı verilen bu çubukların boyuna kesilmesiyle oluşan şeritlere ise tomaçi denir
Koroma, koromas olmak: kesilmiş sütün dibinde biriken tortu
Koskodor: lider, önder, kibirli kendini beğenmiş kişi
Kosgon: kuyruk sokumu
Kukut: çay tohumu
Kurt boğazı: ahşap ev elemanları ile ilgili bir terim.
Laynap: bir armut cinsi olup toplandıktan sonra kışın yenmek üzere içi su dolu kil veya ahşap fıçılarda saklanır. Armutun lezzetini artırmak için fıçıya muşmula ve suyunun ekşiyip şarap olmasını engellemek için de tuz atılır. Bu su sonradan sirke olarak da kullanılır.
Manaçi: sığırların buynuna bağlanan ip
Mamulis etmek: iştahsızca yemek yemek; ineğin bir ondan bir bundan yemesi.
Mapa: ahşap köprülerin sel ile sürüklenmesini engellemek ya da kayıkları kıyıya bağlamaya yarayan taşa saplı demir halka
Masar: kuru kestane ağacı
Mazğuş: Koyun, inek gibi hayvanların ağzından köpüklü salya gelmesi.
Miras: yuvarlatılarak misket haline getirilmiş ceviz veya fındıkla oynanan bir çocuk oyunu
Minoloya: ocak ayının ilk günü ve takip eden 11 gün boyunca havanın gidişatına bakıp her günü o seneye ait bir ayla ilişkilendirerek senelik hava tahmini yapma işi
Nabedil: perişan, kötü, sersefil. Nabedil olasın.
Hadil: Evin dış duvarını pekiştirmek için döşenen taşların arasına yatay olarak yerleştirilen ahşap direk.
Hahot: eski, yıpranmış, çürük, sağlam olmayan nesne
Ferik nedir?
Pilicin erkeği mi?